Aliağa: zehirli koku, kara duman
KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı…
İzmir’in kuzeyinde, Çanakkale karayolu üzerinde, İzmir’e yaklaşık 50 km uzaklıkta, demiryolu ve otoyolla da kolayca ulaşılabilir bir kenttir Aliağa.
Eski Elaitikos, şimdiki Çandarlı Körfezi kıyısındadır. Karşısında koca Midilli Adası bulunur.
Bir zamanlar ahenkli seslerin yükseldiği antik kentler bulunur yakınlarında.
2000, 1000, 500, 60 yıl önce masmavi denizi, verimli toprakları, yaygın meraları, poyrazlı havasıyla tertemiz bir yöreydi Aliağa çevresi.
Doğa’nın kollarında masumdu!
İnsanlar soylarını sürdürmeye, var olan kültürlerini çoğaltmaya uğraşıyordu.
Sonra sanayi geldi. Sanayi ile birlikte kapitalizm.
Önceleri yarar sağlıyordu insanlara.
Emek özgürleşiyor, örgütleniyor; üretim artıyordu.
İşini usulüne göre yapanlar olduğu gibi bu sistemle para kazanan kimi sermayedarlar doymuyor, durmuyordu.
Daha çok , daha çok , daha çok…!
Bu daha çok arayışı sırasında doğanın masumluğuna aldırmıyor, havayı, denizi, toprağı kirletiyorlardı.
Gerçekten de vahşi bir kapitalizm söz konusuydu.
Hem de yeni bir tür vahşilik.
Duman ediyordu doğayı.
Aliağa Petkim ve Rafineri tesisleri
***
Son günlerde, 12 Ocak 2025 günlü haber kaynaklarının bildirdiği üzere İzmir’in Aliağa ilçesinde büyük bir çevre felaketinin öncülü yaşandı.
Aliağa ile İzmir arasındaki İzmir Banliyö Demiryolu (İZBAN) hattının, Aliağa kent merkezine iki durak öncesindeki Biçerova istasyonunu ve çevresini yoğun bir duman bastı.
Göz gözü görmüyor, soluk alınamıyordu.
Yörede yaşayanlar, termik santraller, demir çelik tesisleri ve petrol işletmeleriyle dolu bölgede sık sık genzi yakan metan gazına ve bilinmeyen kokulara tanık oluyordu. Bu durumu kanıksamışlardı; ortalıkta hep bir pis koku vardı.
Yüksek bacalardan yayılan dumanların içindeki küçük parçacıklar havadan yere doğru çökerek insanları boğulma noktasına getiriyordu.
Önce etrafta yangın var sanıldı. Ancak bu başkaydı
Ağır bir hava kirliliği sarmıştı ortalığı!
Endişelenen birçok vatandaş, durumu yetkililere bildirdi; ancak yapılan başvurulara rağmen herhangi bir müdahale yapılmadı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İtfaiye’ye yapılan ihbarlara “Bizim sorumluluğumuzda değil” yanıtı verildi.
Başvurular sonuçsuz kaldı.
Nerden geliyordu bu zehirli hava?
Yangın da yoktu duman çıksın, fırtına da yoktu toz kalksın!
Sonunda kuzeyden esen güçlü poyraz, kirli havayı Menemen’e, Karşıyaka’ya taşıdı.
Aliağa-Biçerova tren istasyonu
***
Aliağa, Türkiye’de İzmir iline bağlı bir ilçedir.
İzmir’in kuzeyinde, hızla bir ağır sanayi merkezine dönüşen bu bölgeye ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla İZBAN (İzmir Banliyösü) hattı Aliağa’ya kadar uzatılmıştır.
Bu süreçte; 1960 yılında 2.860 olan Aliağa nüfusu, 2000 yılında 37.537’ye, 2023 yılında ise 106.168’e yükselmiştir.
Önceleri, Antik Çağ’da hemen yakınında Myrina, Kyme gibi kültür, sanat ve ticaret kentleri bulunan Aliağa’nın Güzelhisar Ovası, 14. yüzyılda Türklerin bölgeye gelmesiyle tarım yöresi haline gelmiştir. .
Bugünkü Aliağa merkezinin bulunduğu yer de 1970’lere kadar sevimli bir balıkçı kasabasıydı.
Ancak, 1968’de inşaatı başlayan ve 1972’de açılan TÜPRAŞ Petrol Rafinerisi, ardından 1985’te faaliyete geçen PETKİM Petrokimya Tesisi, kentin hızla sanayileşmesini sağladı.
Bu iki büyük tesis, ülke ekonomisine büyük katkı sağladı.
Ancak sanayileşmenin bedeli, çevre kirliliği oldu.
***
“Rafineri” Türkiye’nin toplam ham petrol işleme kapasitesinin önemli bir bölümünü karşılarken, petrokimya ürünleri üreten “PETKİM” Türkiye’nin sanayi alanındaki dışa bağımlılığını azaltmaya başladı.
Birçok genç ve yetişkin usta Aliağa’da istihdam edilirken, bölgedeki işsizliğe de bir nebze çare oldu.
Aliağa artık işçi çeken bir kent haline geldi.
Üstelik emekçilerin haklarını savunan sendikalar da kurulmuştu.
Kentte yaşamak, sürekli kalmak istemeyen işçilerin ulaşımı önceleri otobüslerle sağlandı ve bu ulaşım işverenler tarafından karşılandı.
TÜPRAŞ’ın bugünkü sahibi KOÇ HOLDİNG, PETKİM’in Azerbaycanlı SOCAR şirketidir.
***
Aliağa gemi söküm tesislerine parçalanmaya, denizi kirletmeye gelen biri gemi
Aliağa’nın, ülke gelişmesine katkı sağlayan tesisler barındıran bir sanayi alanına dönüşmesi, beraberinde hava, deniz ve toprak kirliliğini de getirdi.
1973-1977 yıllarını kapsayan “Beş Yıllık Kalkınma Planı” bu sürecin önünü açtı.
Aliağa, enerji ve sanayi yatırımlarını teşvik eden ve sanayi bölgelerinin geliştirilmesine yönelik stratejileri içeren bu planlamanın önemli bir parçası
oldu.
“TÜPRAŞ Petrol Rafinerisi” ve “PETKİM Petrokimya Tesisi” gibi dev işletmelerin kurulmasının yanı sıra, 12 Aralık 1977 tarihli ve 16137 sayılı Resmî Gazete‘de yayımlanan yönetmelikle Aliağa “Gemi Söküm Bölgesi” de ilan edildi.
1980’de Nemrut Körfezinde söküm tesisleri kurulmaya başlandı.
Bu tesisler, 1. Derece Sit Alanı olan antik Kyme kentinin hemen yanı başına inşa edildi.
Bu önemli sanayi tesislerinin kurulumu, bölgeye başka fabrikaların ve işletmelerin gelmesini de teşvik etti. Devlet, bu sanayi yatırımlarına büyük maddi teşvikler sağladı
1983’te “İzmir Demir Çelik”, 1990’da “HABAŞ”, 1993’te “Ege Çelik”, 2018’de ise “SOCAR’ın Petrol Rafinerisi” faaliyete geçti.
Bunların yanı sıra “Enka Doğalgaz Kombine Çevrim Santralleri”, “İzdemir Enerji Santrali” ve “İzmir Aliağa Doğalgaz Çevrim Santrali” gibi çeşitli irili ufaklı sanayi tesisleriyle Aliağa, Türkiye’de sanayi odağına dönüştü.
Binlerce işçinin emeğiyle milyarlarca liralık değer yaratıldı.
Zaman zaman çalışanlarla işverenler arasında anlaşmazlıklar yaşansa da, binlerce işçi Aliağa’da iş buldu.
Ancak ne pahasına!
Son yıllarda Aliağa, yoğun sanayi faaliyetleri nedeniyle artan kirlilik tehdidiyle anılıyor. Bölge, çevre tartışmalarının odağında.
***
Aliağa yeni organize sanayi bölgesi
Aliağa’daki sanayi tesislerinin çevresel etkileri çeşitli raporlarla da ortaya kondu.
Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nde (ALOSBİ) planlanan “Muhtelif Boya, Vernik, Tiner ve Reçine Üretim Tesisi Projesi” için Ege Üniversitesi ve TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporlar, bu tesisin toprak kirliliğine ve bitkilerde kimyasal kirliliğe yol açabileceğini ortaya koydu.
Buna rağmen İzmir Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılmasına gerek yoktur” kararı aldı.
Ayrıca, İzmir Demir Çelik Fabrikası’nın çevreye verdiği kirlilik nedeniyle daha önce verilen olumlu ÇED raporunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine ve İzmir 5. İdari Mahkemesi’nin bu karara uymasına rağmen fabrika kapatılmadı.
Bu kararın etrafından dolanılarak fabrikanın çalışmasına devam edilmesi, bölge halkı tarafından büyük tepkiyle karşılandı.
***
Tabii ki işletmeler planlanır, kurulur ve işletilirken Devletin koyduğu kuralların uygulandığı kabul edilir.
Yerleşim, inşaat, üretim ve çalışma koşullarının kapsamı ve sınırları belirlenir.
Özellikle sanayinin gelişmesi, “yeni vahşi kapitalizm”in, “doğaya aldırmadan en kolay yolla en çok para kazanma” hırsının, dünyada ve ülkemizde büyük çevre kirliliklerine ve felaketlerine neden olduğu ortadadır.
Daha geçenlerde Erzincan-İliç’teki siyanürlü altın madeninde dokuz çalışanın zehirli toprak altında kalıp ölmesi, Fatsa-Ordu ve Şebinkarahisar-Giresun’daki siyanürlü madenlerde yaşanan çevre felaketleri, Soma ve Zonguldak’taki kömür madenlerinde yaşanan ölümler hepimizin hafızasındadır.
Bunların yaratacağı riskleri bilmemek elbette olanaksızdır!
Aliağa: Zehirli koku, karaduman
***
1983’de çıkarılan Çevre Kanunuyla bu tür işletmelerle ilgili mevzuatın, düzenlemelerin önü açıldı.
1993’de çıkarılan ÇED Yönetmeliğiyle her türlü işletme için “Çevre Etki Değerlendirmesi” yapılması kararlaştırıldı.
Tabii ki bu değerlendirmelere dayanarak çevre koruyucu sıkı önlemler alma zorunluluğu hem bazı karar verici kamu yetkililerini hem de kolay para kazanma peşindeki kimi işverenleri rahatsız ediyordu.
Böyle önlemler alınırsa çok para harcanacak, maliyetler artacaktı. Daha az para kazanılacak ve karlar azalacaktı.
Bu nedenle çoğu zaman kağıt üzerinde projelendirip alınması taahhüt edilen önlemler yok sayıldı.
Uygulama sırasında çalıştırılan işletmelerde; zehirli, kirletici dumanları arıtan filtre gibi önleyici aygıtların kullanıldığından kuşku duyuldu.
ÇED Yönetmeliğinin “vahşi kapitalizme” zorluk çıkardığı fark edilince, bu yönetmeliğin yaptırımcı kuralları esnetilmeye başlandı.
Çıkar çevrelerine aykırı mahkeme kararlarına sürekli itiraz edilerek bu süreçte kirlilik saçan işletmelerin çalıştırılmasına devam edildi.
Ayrıca bu yönetmeliğin işverenleri ve onlara yardımcı olmaya istekli kamu görevlilerinin eylemlerini kısıtlayıcı maddeleri art arda değiştirildi.
Hatta çevreye zararlı olabilecek birçok işletme için gerekli ÇED zorunluluğunu kaldırıldı.
Bu durum, birçok başka yer gibi Aliağa’yı da kökten etkiledi.
“Organize Sanayi Bölgesi” gibi kirlilik yaratma potansiyeli yüksek birçok tesis Aliağa’ya adeta yağmur gibi yağdı.
Aliağa’nın Nemrut Körfezi’ne yığılan boğucu hava ve deniz kirliliği üreten yükünü azaltabilecek ve Ege Denizi’nde büyük Selanik Limanı’na rakip olacağı iddia edilen “Çandarlı Limanı” projesinden her nedense vazgeçildi.
Oysa bu liman için Aliağa’dan geçen ve İzmir ile Çandarlı arasında uzanan, günümüzde çok fazla yolcunun kullanmadığı son derece modern ve pahalı bir otoyol bile yapıldı.
Aliağa’ya kadar gelen, Çandarlı ve Bergama’ya kadar uzatılması için arazi kamulaştırmaları yapılan İZBAN Demiryolu projesi ise gündeme dahi alınmadı.
Böylece binlerce işçinin, İzmir ve çevre ilçelerden ekmek parası için demiryoluyla, otobüsle, minibüsle gidip geldiği Aliağa, ilçede sürekli yaşayan 100 bini aşkın nüfusla birlikte, çevrenin daha da kirlendiği bir yaşam alanına dönüştü.
***
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı İzmir Kalkınma Ajansı raporu
Bu kadar yoğun ağır sanayileşme, denetimdeki aksaklıklar, yokluklar Aliağa ve çevresini giderek ülkenin kirlilik merkezi haline getirdi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayımladığı 2022 yılına ait “İzmir’in Çevre Durumu” raporuna göre, Aliağa sanayi kaynaklı hava kirliliğinin en fazla yaşandığı ilçe oldu.
Bu kirliliğin kaynağı olarak ilçede var olan ağır sanayi kuruluşları gösterildi.
Bununla beraber, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA), Aliağa’daki Bozköy Ölçüm İstasyonu’nda Ağustos 2021 – Eylül 2024 tarihleri arasında 1355 gün boyunca hava ölçümleri yaptı.
Sonuç ürkütücü olmaktan öte korkunçtu!
Ölçüm istasyonunda belirlenen hava kirliliği ortalaması dudak uçuklattı: “1 m³” havada “43.8 mikrogram” kirletici madde bulundu.
1355 gün boyunca yapılan ölçümlerde, bu değer Türkiye’nin ulusal limitlerine göre 410 gün, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) değerlerine göre ise 511 gün aşılmıştı.
Yani Aliağa’da yaşayanlar ve çalışanlar, Türkiye’nin zehirlenme sınırına göre her 1355 günün 410 gününde, Dünya Sağlık Örgütü sınırlarına göre ise 511 gününde zehirli hava soludu.
Bu da her 3.3 veya 3.7 günde bir zehir solumak anlamına geliyordu.
Bu süreçte kim bilir ne kadar insan öldü, hastalandı, hastalanmaya başladı.
***
Aliağa’nın kirletilmesine karşı çıkan çevreciler
1970’lerde bu bölgeyi sanayi bölgesi olarak belirleyenler herhalde çevrenin böyle vahşice kirletileceğini ve insanların bu şekilde zehirlenme riskiyle karşı karşıya kalacağını öngörmemişlerdi.
Karar vericilerin vatana ve insanlara zarar verebileceği düşünülemez!
Bu işletmelere izin verenler ülkenin gelişmesi, insanların iş bulmasını amaçlamış olmalılar!
Ancak “para” bir değiş tokuş ve tasarruf aracı olmaktan çıkıp “sermaye” haline gelince iş değişiyor.
Para, daha fazla para kazanmak için kullanılıyor.
Sermayeyi elinde tutanlar daha da fazla kazanmaya çalışıyor.
Bu döngü ne yazık ki sermayeyi daha vahşi hale getiriyor.
Ne doğa dinleniyor ne de çevre gözetiliyor.
Buna bir dur denmeli.
“Vahşi Kapitalizm” dizginlenemezse daha ne insanlar hastalanacak, can verecek!
Bunun için kahin olmaya gerek yok!
Sefa Taşkın
Karşıyaka/İzmir
09.03.2025