Kimsenin güdümüne girmeden, kimseye kötülük düşünmeden, kimsenin keyfine ve süfli emellerine eyvallah etmeden Türk milletinin var oluş haklarını savunduk, ülkülerimizin ağaracak tan yeri aydınlığıyla ülkülerimizi diri tuttuk. Merhum İbrahim Kafesoğlu’nun müstesna tarifiyle; milliyetçiliğin, insana milli ve beşeri üstünlük sağlayan yüksek ahlakın ta zirvesinde yer alan ruh hali olduğunu gördük ve gösterdik. Türk tarihinin derinlerinden kopup gelen kutlu ve ulvi mirası hayata ve hadiselere bakışımızın bihakkın mihveri yaptık. Türk milletine hasbi sevgi besleyen, hakikatli mensubiyet onuruyla beslenen Milliyetçi-Ülkücü Hareket tertemiz fikriyle, pirüpak mücadelesiyle, fidan gibi evlatlarını şehitliklere emanet edişiyle, zindanları taş medreseye çevirişiyle elbette haklı bir övgünün markası ve muhatabıdır. Dünyanın karmakarışık olduğu şu günkü zamanda, Türkiye’miz için Türk milliyetçiliği en emin, en güvenli, en güçlü aksiyon ve düşünce limanıdır. Göreve geldiği andan itibaren çıldırmış gibi siyasi, ekonomik ve diplomatik krizleri tetikleyen, akli ve ahlaki melekeleri bakımından acil gözetime ihtiyaç duyan ABD Başkanı’nın ve kaotik uluslararası düzenin karşısında Türk milliyetçiliğinin yegane direniş cephesi olduğunu idrak ve ifade etmek istikbalimizin muhafazasına aleni hizmet olacaktır. Bilhassa hatırlatmak isterim ki, mafyavari siyaset usulüyle Gazze’ye çökme ve üzerine kapaklanma planı zaman ayarlı bir bombadır. İsrail’den Gazze’nin devralınacağını söyleyip Gazzeli mazlumların Mısır ve Ürdün başta olmak üzere bazı bölge ülkelerine sürgün edileceğini söylemek emperyalist eşkıyalığın mütehakkim zorbalığıdır. Bunun adı yeniden hortlayan plantasyon sömürgeciliği veya yerleşimci sömürgeciliğidir. Bunun sonucu ise sadece bölgesel manada değil, küresel boyutta taşları döşenen, işaret fişeği atılan, şartları oluşturulan çetin bir savaş halidir. Bilinmelidir ki, emperyalizm sömürgeciliğin en yüksek aşamasıdır. Küresel sömürgeciliğin kanlı ve karanlık kumanda odası olan emperyalizmin korkunç Gazze projesinden sonra nerede duracağı, hangi ülkelere bulaşacağı, Türkiye’nin bu barbarlık mimarisinde nereye kadar ve hangi ölçülerde hedef olacağı çok sıkıntılı ve sorunlu bir muammadır. Çünkü Gazze’nin boşaltılması demek Türkiye’ye ve İslam coğrafyasına meydan okumaktır. İsrail Başbakanı’nın koltuğunu pespaye halde çeken ABD Başkanı Siyonist emellere hizmetkarlıkla tercihini erkenden yapmıştır. Kanada’yı 51’nci eyalet olarak ele geçirme iştahları, Panama Kanalı ve Grönland etrafında şiddeti artan hak iddiaları, aynı zamanda her geçen gün tırmanan ticaret savaşları pek çok kabus senaryosunu devreye sokmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, müstevlilere karşı verilen muazzam mücadelenin berat ve mükafatıdır. Zulme karşı şerefli direniş mazlumların ümit kaynağı olmuştur. Milli Mücadele, küresel haçlı dalgasına şehit kanlarıyla set çekmiş, milli birlik ve kardeşlik ruhu ya istiklal ya ölüm azmiyle pekişerek tam bağımsızlığımızın fermanı okunmuştur. Bu fermanı yırtmak üzere kuyruğa giren emperyalizme ve emperyalizmin maşalarına boyun eğmek diye bir şey söz konusu dahi edilemeyecektir. Hal böyleyken dışımızda günbegün tesir alanı genişleyen yoğun fırtınaya karşı içimizde bahar, barış ve huzur havası egemen olmalı, muarız ve muhtemel saldırılara karşı 86 milyonun tamamı tek yürek halinde duruş sergilemelidir. Emperyalizmin paylaşım ve bölüşüm ihtirası iyice sertleşmiştir. Buna karşı Türk milleti derhal ve hiç gecikmeksizin tavır almalı, doğudan batıya, kuzeyden güneye ön şartsız bir kucaklaşma vasat ve varlık bulmalıdır. Terörsüz Türkiye’nin doğum sancıları olsa da, karşımızdaki tehdidin büyüklüğü dikkate alındığında herkes, her kesim, siyasetin her rengi büyük ve güçlü Türkiye ülküsünde kenetlenmelidir. Gazze’yi önce bombalayıp sonra üzerine oturmayı gündemine alan küresel ahlaksızlığın yarınlarda Türkiye’de de aynı oyunu sahnelemeye kalkışması yabana atılacak bir ihtimal değildir. Vakit kesinlikle bir olma vakti, diri olma vakti, hep birlikte Türkiye ve Türk milleti olma vaktidir. Milliyetçi Hareket Partisi ülkesi ve milleti için her zorluğu göze almıştır. Bunu yaparken gerekirse fedayı canı da hesaba katmıştır. Partimiz 56 yılın her diliminde varlığının ve mücadelesinin bedelini en ağır şekilde ödemiştir. Satanlarla sövenlerin, yılanlarla yorulanların, çıkarcılarla ihanet edenlerin şirret bariyerlerine takılmadan önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben söylemini kuvveden fiile taşıdık. Şimdi yepyeni ve daha büyük bir görev önümüzdedir. Türk ve Türkiye Yüzyılının maddi ve manevi çatısını örmek için ne gerekiyorsa yapmak mecburiyetindeyiz.