Dolar 42,5274
Euro 49,6098
Altın 5.782,09
BİST 10.918,51
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Denizli 14°C
Yağmurlu
Denizli
14°C
Yağmurlu
Cts 14°C
Paz 15°C
Pts 15°C
Sal 14°C

Kıbrıs’tan izlenimler: Rumlar Türklere ve adanın geleceğine nasıl bakıyor?

19 Ekim’de Kıbrıs Sorunu’na federasyon temelli çözüm bulunmasını savunan Tufan Erhürmen, Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk yönetiminin lideri seçildi.

Kıbrıs’tan izlenimler: Rumlar Türklere ve adanın geleceğine nasıl bakıyor?
REKLAM ALANI
17.11.2025 01:24
49

Lefkoşa’nın güneyinde, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti bayraklarının yan yana asıldığı, milliyetçi duyguların yoğun olduğu bir geçit töreni.

Önce 1974’te Kıbrıs’ta Türklere karşı savaşmış Rumlardan bazıları yürüyor. Ardından öğrenciler, son olarak askerler.

ARA REKLAM ALANI

Yürüyenler gururlu, izleyenler coşkulu.

Yunanistan, 28 Ekim 1940’ta, dönemin faşist İtalya lideri Benito Mussolini’nin ültimatomunu reddederek İtalyan ordusunun 2. Dünya Savaşı sırasında ülkeyi işgal etmesine izin vermeyeceğini açıklamıştı.

Ohi, Rumca’da “Hayır” demek.

Ohi Günü Yunan halkının bağımsızlık ve onur mücadelesini sembolize ediyor; her yıl 28 Ekim’de Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde milli bayram olarak kutlanıyor.

Geçit töreninde sık sık “Ya özgürlük ya ölüm” sloganı atılıyor.

Bu sloganın kökeni 19. yüzyılda Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı verdiği bağımsızlık savaşına dayanıyor.

21 yıl sonra ilk kez Kıbrıs Cumhuriyeti’nde

BBC Türkçe olarak en son 24 Nisan 2004’te Annan Planı’nın oylandığı referandum öncesi adanın iki kesiminde Türklerin ve Rumların görüşlerini almıştık.

Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını öngören planı Türkler kabul etmiş, Rumlar reddetmişti.

Kıbrıslı Rumlar adanın tamamını temsil ederek, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla, 1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne (AB) üye oldu.

Aradan geçen 21 yılda adada çözümden daha da uzaklaşıldı.

En son 2017’de İsviçre’nin Crans-Montana kasabasındaki görüşmeler de başarısızlıkla sonuçlandı.

19 Ekim’de ise Kıbrıs sorununa federasyon temelli çözüm bulunmasını savunan Tufan Erhürman, adanın kuzeyindeki Türk yönetiminin lideri seçildi.

Adanın kuzeyindeki bu yönetimi Türkiye’den başka hiçbir ülke tanımıyor.

Kıbrıs’ın güneyinde Rumlara, adanın kuzeyindeki gelişmeleri nasıl değerlendirdiklerini ve yeniden birleşmenin mümkün olup olmadığını sorduğumuzda iki şey dikkatimizi çekti:

İngiltere ve Yunanistan ile adadaki üç garantör devletten biri olan Türkiye, 1974 yılında buradaki Türklerin güvenliğinden sorumlu olduğunu söyleyerek Kıbrıs’a asker göndermişti.

Türklerin “Barış Harekatı” adını verdiği bu müdahaleyi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yanı sıra uluslararası toplum da “işgal” olarak tanımlıyor.

‘Temel mesele, insan haklarının sürekli ihlal edilmesi’

Ohi Günü’nün resmi tatil olması nedeniyle 28 Ekim’de Lefkoşa’da sokaklar boş.

Tören sonrası girdiğimiz bir kafede yanaştığımız Yannis Ioannou’ya, Tufan Erhürman’ın seçim zaferinin adada nasıl yankılandığını soruyoruz.

Yannis, Erhürman’ın selefi Ersin Tatar’dan farklı şeyler söylediğini vurguluyor ancak hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyor:

“Çünkü politikalar Türkiye’nin lideri [Recep Tayyip] Erdoğan tarafından belirleniyor. Politikalarını ve düşüncelerini değiştirmelerini umuyoruz. Çünkü temel mesele, insan haklarının sürekli ihlal edilmesi.”

Yannis, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “1974’ten bu yana insan hakları sorunları nedeniyle acı çeken tek Avrupa ülkesi” olduğunu söylüyor:

“Birleşmiş Milletler kararlarına dayalı adil ve uygulanabilir bir çözüm istiyoruz. Ancak Türkiye’nin sorunu çözmeye yönelik siyasi bir iradesi yok.”

‘Doğduğum köyü bir ya da iki kez ziyaret ettim, çok kötü hissettim’

Daha sonra bir taksi şoförüne yaklaşıyoruz.

Önce çekingen davransa da daha sonra adını vermememiz ricasıyla görüşlerini aktarıyor.

Kıbrıs’ın güneyinde birçok kişinin, Tufan Erhürman’ın, selefi Ersin Tatar’dan “biraz daha iyi” olduğunu düşündüklerini söylüyor.

Ancak Erhürman’ın adaya barış getiremeyeceği görüşünde.

Kendisine Kıbrıs’ın kuzeyine gidip gitmediğini soruyoruz.

Duygulanıyor, gözleri doluyor. “Doğduğum köyü bir ya da iki kez ziyaret ettim. Ama kendimi çok kötü hissettim çünkü tüm isimleri değiştirmişler. Kilisede hayvanlar vardı. Mezarlığı da tahrip etmişlerdi” diyor.

‘Kıbrıs’ın güneyinde üç farklı bakış açısı var’

Lefkoşa’da bir kafede görüştüğümüz Stelios Marathovouniotis, Kıbrıs’ın önde gelen medya gruplarından Phileleftheros’un tanınan gazetecilerinden.

Grup bünyesindeki İngilizce web sitesi in-cyprus.com’un da genel yayın yönetmeni.

Tufan Erhürman’ın seçim zaferinin Kıbrıs’ın güneyinde nasıl algılandığını soruyoruz.

Marathovouniotis, Rumlar arasında üç farklı bakış açısı olduğunu söylüyor:

“İlk olarak, siyasetle çok da ilgili olmayanlar var. Onlar için Kıbrıs sorununun önemi yok. Ekonomiye daha çok önem veriyorlar, bu yüzden Kıbrıs meselesi de umurlarında değil.

“İkinci olarak yeniden birleşmeden yana olan bir kesim var. Bu kesim, Tufan Erhürman’ın seçilmesiyle birlikte müzakerelerin yeniden başlayabileceğini ve sorunun çözülebileceğini düşünüyor.

“Bir de Erhürman’ın Ersin Tatar’dan farkı olmadığını, iki devletli çözümü savunmaya devam edeceğini düşünen bir kesim var.”

‘İlk kez Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde de uluslararası baskı var’

Marathovouniotis’a göre Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in müzakereci olarak Tufan Erhürman ile karşı karşıya geldiğinde nasıl bir tepki vereceği merak konusu:

“Yunan tarafındaki eleştirilerden biri de Hristodulidis’in, Tatar’ı muhatap olarak kabul etmekte rahat davrandığı yönündeydi. Çünkü aslında müzakerelere yeniden başlamak ya da bu uğurda siyasi sermaye harcamak istemediği düşünülüyordu. Tatar’ın iki devletli çözümü savunmasına sessiz kalmayı tercih ettiği söyleniyordu.”

Marathovouniotis’un dikkat çektiği bir diğer konu da Kıbrıs’ta kontrol noktalarının 20 yıldır açık olmasına karşın, Rumların Kıbrıs’ın kuzeyiyle fazla etkileşimi olmaması, insanların sınırı “genelde alışveriş yapmak ve plajları ziyaret etmek için” geçmeleri:

“Yeniden birleşmeden ve barıştan yana olan topluluklar, aslında küçük bir balonun içinde yaşıyor. Medyada – en azından Kıbrıs Cumhuriyeti tarafında – kuzeyde neler olup bittiğini, insanların nasıl yoksullaştığını ve Ankara’nın kuzeydeki etkisini nasıl artırdığını okuyorsunuz ve konu genelde bununla sınırlı kalıyor.

“Bence dil bariyeri büyük bir sorun. Medyada bile kuzeydeki meslektaşlarımızla çok fazla etkileşimimiz yok. Rum tarafındaki gazetecilerin Türkçe konuştuğunu pek görmezsiniz. Yani, algı açısından ciddi bir boşluk var.”

Marathovouniotis, Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlaması için umut olduğunu, bunun belki de son şans olduğunu söylüyor ve ekliyor:

“İlk kez Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde de süreci ilerletmesi yönünde uluslararası baskı var, en azından benim hatırladığım kadarıyla.”

‘Tek umudum bizim kuşağımızın daha fazla çaba gösterebilmesi’

Mikrofon uzattığımız birçok genç birleşmeye çok soğuk bakmasalar da bunun zor olacağını, hatta mümkün olmayacağını söylüyor.

Bir kafede, üniversitede sosyoloji okuyan Christiana Eftychiou ile konuşuyoruz.

Eftychiou devlet okulundan mezun olduğunu, Kıbrıs Dostluk Programı adlı bir etkinliğe katılana kadar Kıbrıslı Türklerin varlığından bile haberdar olmadığını söylüyor.

Eftychiou’ya göre Kıbrıs’ın güneyinde devlet okullarında öğretilen tarih “sorunlu” ve adada yaşananlar tek taraflı anlatılıyor:

“Resmi tarihte, M.Ö. 2000’lerden – yani bizim şaşaalı ve Helen medeniyetinin parçası sayıldığımız dönemden – bir anda 1960’lara, bağımsızlığımıza atlanması, oradan da 1974’e ‘Türklerin gelip her şeyi bizden aldığı’ döneme geçilmesi çok ilginç.

“Bu anlatımda, Kıbrıslı Türklerin varlığından tek kelimeyle bile bahsedilmez.

“Kıbrıslı Türklerin hiç var olmadığını öğretmek, bu adadaki bir halkın varlığını ve birlikte yaşamanın anlamını silmek demektir.”

Akşam saatlerinde bir barda sohbetlerine tanık olduğumuz Rum gençlerden biri de “Bence hâlâ topraklarımızda eski kafalı insanlar var, bu nedenle yeniden birleşmenin zor olduğunu düşünüyorum” derken bir diğeri hislerini şöyle özetliyor:

“Tek umudum, bizim kuşağımızın daha fazla barış ve birleşme için gerekli çabayı gösterebilmesi.”

‘Kaybettiğimiz mallar bize verilmedikçe nasıl barış olur?’

Çoğunlukla kameraya konuşmayı reddeden yaşı daha ileri kişiler ise kaybettikleri aile fertlerini ve 1974’te adanın bölünmesinden sonra kuzeyde kalan mülkleri vurguluyor.

Dükkanına girdiğimiz bir hediyelik eşya satıcısı öfkeyle “Kaybettiğimiz mallar bize verilmedikçe nasıl barış olur?” dedi ve devam etti:

“[Eski cumhurbaşkanları Mehmet Ali] Talat, [Mustafa] Akıncı… Biz bu filmi çok seyrettik. Benim yaşadıklarım kişisel bir trajedi değil, herkes için bir trajedi.

“Kuzeyi tanıdığımız anda yaşananların hepsi kalıcı olur. Bu adada umut yok, gerçekler var.”

‘İki bayrağı indirmeden ilerleme göremeyeceğiz’

Kıbrıs’ın kuzeyini ve güneyini, BM kontrolündeki Yeşil Hat ayırıyor.

Uzun yıllar barış müzakerelerinin yapıldığı Ledra Palas Otel de bu bölgede.

İki toplumun barış aktivistleri AB’nin kurduğu Ledra Palas Bölgesi Dayanışma Evi’ndeki kafede buluşuyor.

Altmış yaşındaki Maria Chrysanthou, ailesi Kuzey Kıbrıs kökenli eski bir gazeteci ve tarih öğretmeni.

Rumların artan milliyetçiliğini ve kuzeyde Türkiye’nin müdahalesini, çözümü engelleyen olumsuz faktörler olarak sıralıyor.

Giorgos Spyrou, Kıbrıs Çalışma Bakanlığı’ndan emekli bir memur. 28 yıldır Rumlarla Türklerin birlikte şarkı söylediği bir koronun kurucularından. Kıbrıslı bir Türk’le ilk kez 38 yaşında tanışmış.

Kendisini “iyimser” biri olarak nitelendirse de son yıllarda her şeyin “yanlış yönde” ilerlediğini ve kendisini umutsuzluğa ittiğini söylüyor.

Adadaki sorunların çözülmesi için önce “kimlik krizinin” aşılması gerektiğini savunuyor:

“Bu adadaki çılgınlığın bir diğer boyutu da Yunanistan’ın milli marşını söylememiz. Hangi millet başka bir ülkenin milli marşını benimser? Bir milletin kimliğiyle ilgili bundan daha delice bir şey düşünemiyorum.”

18 yaşındaki Alexandros Koudounas ise önümüzdeki yıl Kıbrıs’ta askere gidecek bir öğrenci ve barış aktivisti.

Koudounas, Kıbrıs’ta tek bir devlet ve bayrak görmek istediğini söylüyor.

Türkiye ve Yunanistan bayraklarına atıfla, “Bu iki bayrağı adadan indirmeyi başaramadığımız sürece çok fazla ilerleme göremeyeceğiz” diyor.

Kaynak: Haberler

REKLAM ALANI
Şehrin nabzını tutan, en son gelişmeleri anında sizlere ulaştıran sesimiz olmaya devam ediyoruz. Denizli’nin sesi olan Denizlim Haber ile şehre dair herşeyi keşfedin. Takipte kalın en yeni haberlerle güncel kalın.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.