Dolu, yoğun film; Oppenheimer bir kaç kez izlenmeli
Christopher Nolan’ın son filmi Oppenheimer, üç saatlik uzun bir film olmasına rağmen beklenenden fazla ilgi gördü. Mehmet Açar, filmin hikayesine dair yazısında kritik noktalara temas etti.
Film eleştirmeni Mehmet Açar, ünlü yönetmen Nolan’ın son projesi Oppenheimer’i değerlendirdiği yazısında, filmin yoğunluğu nedeniyle en az bir kaç kez izlenmesi gerektiğini vurguladı.
Açar’ın Habertürk gazetesinde yayınlanan film eleştirisinden bazı bölümler…
“DOLU VE YOĞUN BİR FİLM”
Yönetmen Christopher Nolan, yeni filmi ‘Oppenheimer’da, üç saat boyunca su gibi akıp giden hızlı bir kurguyla çıkıyor karşımıza. Geçmişle gelecek arasında farklı zaman kesitlerinde geçen ve tansiyonun nadiren düştüğü karmaşık bir anlatı yapısı kuruyor. Seyirciye rahatlama fırsatı vermeyen, dikkat gerektiren, ferahlama anlarından kaçan, dolu ve yoğun bir film koyuyor ortaya…
MODERNİST FİLM KURGUSU
Günümüz anaakım sinemasını çok etkileyen 1960’ların modernist film kurgusunun mantığını takip ediyor Nolan. Kuantum fiziğinden ve Atom Çağı’ndan söz eden, atom bombasının yapım sürecini anlatan bir film için tesadüfi bir seçim değil. Nolan’ın da filmin ana karakteri J. Robert Oppenheimer (Cillian Murphy) gibi kuantum fiziğini modern sanat ve edebiyatla paralel bir çizgiye yerleştirdiği; 20. Yüzyıl modernizmine Freud’u ve Karl Marx’ı dahil eden geniş bir perspektiften baktığı belli…
BATI UYGARLIĞININ NÜKLEER ÇIKMAZI
Öte yandan, filmin hemen başında tanrılardan ateşi çalan Prometheus ile ‘atom bombasının babası’ olarak anılan Oppenheimer arasında kurulan koşutluğu unutmamak gerek. ‘Oppenheimer’ modern sinema diliyle eski usul Yunan tragedyalarını birleştiren bir film aynı zamanda… Çünkü Nolan’ın asıl hedefi, 20. Yüzyıl başlarında modernizme doğru evrilen Batı uygarlığının trajedisini ve bugün hâlâ yaşadığı nükleer çıkmazın nedenlerine odaklanmak… Ve bu eleştiriyi kuantum fizikçisi Oppenheimer’ın gençlik yıllarından başlattığı yaşam öyküsü üzerinden yapmak…
“BİR KAÇ KEZ İZLENMELİ”
Tarihsel referanslarıyla ‘Oppenheimer’ ancak birkaç kez seyredildiğinde tam olarak yerli yerine oturacak bir film.
Buna karşılık, kafa karıştırıcı olsa dahi izleyiciyle duygusal bağ kurmakta zorlanmayan bir film seyrediyoruz.
Özetle, film Oppenheimer’ı bir Amerikan kahramanı olarak sunmuyor; olumlu – olumsuz yanlarıyla, çelişkileri, ikilemleri, hataları ve erdemleriyle birlikte ele alıyor.
NEDEN ATOM BOMBASI?
Oppenheimer’ın işe büyük bir heves ve istekle girmesinin, Manhattan Projesi kapsamında Los Alamos Tesisleri’nin yöneticiliğini kabul etmesinin en önemli nedeni, Almanların atom bombasını yapmasından duyduğu endişe… Sol görüşlü bir Yahudi olarak ırkçı faşistlerin eline bu kadar büyük bir silah geçmesini istemiyor haklı olarak. Amacını ‘Dünya barışını sağlayacak ve caydırıcı özelliğiyle tüm savaşları bitirecek bir bomba’ olarak özetliyor.
ENTELEKTÜEL KİŞİLİK
Yıllar sonra ABD’ye kuantum fiziğini getiren akademisyen olarak tanınacak Oppenheimer, gençliğinde atomların dünyasıyla büyülenen; bu dünyayla ilgili düşlere dalıp giden; T. S. Eliot okuyan, sanatçı ruhlu, entelektüel biri… Ayrıca New Mexico’daki ıssız topraklara tutkuyla bağlı bir romantik. Kaldı ki, New Mexico aşkıyla kuantum fiziğini birleştirmesi açısından Los Alamos onun için nerdeyse gençlik hayalini temsil ediyor.
OSCAR’A EN GÜÇLÜ ADAYLARDAN
‘Oppenheimer’ın 2024 yılında verilecek Oscar ödüllerinin güçlü adayları arasında yer alacağını öngörmek mümkün.
Son olarak, J. Robert Oppenheimer rolünde Cillian Murphy’nin kariyerinin en iyi işini çıkardığını ve filme çok şey kattığını not edelim. Karakterin çelişkilerle dolu iç dünyasının hakkını veriyor, çok duyarlı bir yorum getiriyor. En azından şu ana kadar seyrettiklerim içinde yılın en iyi performanslarından biri…