Dr. Bayazıt İlhan, sistemin sürdürülebilirliğinin kalmadığını söyledi: ‘Sağlıkta rakamlar akıl dışı’
Hastanemi Açın Platformu Sözcüsü Dr. Bayazıt İlhan, sağlık sisteminin sürdürülebilirliğini yitirdiğini belirterek veriler paylaştı. İlhan, “Bir kişi yılda 11.4 kez hekime gidiyor, 30 kutu ilaç tüketiyor. Acile başvuru sayısı 100 kişi başına 177, bu durum akıldışı” dedi.
Eski Türk Tabipleri Birliği Başkanı, Hastanemi Açın Platformu Sözcüsü Dr Bayazıt İlhan Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
– 14 Mart Tıp Bayramı ile askeri tıbbın ilişkisi nedir?
14 Mart 1827, modern tıp eğitiminin başlama tarihidir. Bizde modern tıp eğitimi pek çok ülkede olduğu gibi askeri tıbbiye ile, ordunun hekim ihtiyacı ile beraber başladı. Bayram olması ise 14 Mart 1919’da İstanbul işgal altındayken, o dönemdeki tıbbiyelilerin işgal karşıtı gösteriyle ilgili. O nedenle 14 Mart Tıp Bayramı’dır ve askeri tıbbiye ile çok yakından ilişkilidir.
‘ZARARDAN DÖNÜLMELİ’
– Tıbbın gelişimi ile askerlik bu kadar ilişkili iken askeri hastaneler neden kapatıldı?
Türkiye geneline yayılmış 33 asker hastanemiz vardı. Burada çalışan sağlıkçılar, GATA’dan kıta tabipliğine kadar askeri modeli bilen ve özellikle askerlikle ilgili sağlık problemleri konusunda deneyimli personeldi. Bu personel ne yazık ki dağıtıldı. Şimdi çok ciddi problemler yaşıyoruz. Yeni mezun genç hekimler hiçbir bilgileri olmadığı halde askeri teçhizatla operasyon bölgelerine götürülüyor. Askeri hekimlik ruh sağlığı sorunlarından cerrahi problemlere kadar kendi özgünlükleri olan, deneyim gerektiren ayrı bir alan. Bu hastanelerin kapatılması Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri. Bu kadar oturmuş bir modele bu neden yapıldı, anlamıyoruz. Kamuoyunu tatmin eden bir açıklama yok. Zarar verildi ama zararın neresinden dönülürse kar. Yıllar içinde yerleşen modelin yeniden oluşturulması gerekiyor.
– 14 Mart’ta hekimler iş bıraktı. Özellikle aile hekimleri aralıklarla bir süredir iş bırakma eylemleri yapıyor. Bu eylemlerin etkisi olur mu?
Sağlık Bakanlığı’nın en son verilerine göre 8 bin 198 aile sağlığı merkezi ve toplam 26 bin 403 aile hekimi var. Aile sağlığı merkezlerinde çalışan toplam personel sayısı da 71 bin 29. Mekanlar aile hekimlerinin kendi kiralarını, faturalarını ödediği bir çeşit özel işletme durumunda. Öncelikli istekleri, bütün mekanların kamusal olması. Bunu çok dile getirdiler ama hiçbir adım atılmıyor.
– Mesleği bırakanlar dahi oldu…
Öncelikli olan koruyucu sağlık hizmetleridir ama bu merkezler polikliniklere dönüşmüş durumda. “Günlük 75’ten fazla hasta bakılırsa ekstra para alınacağı” şekilde bir ödeme sistemi var. Bir hastaya 5 dakika bile düşmüyor.
‘HASTA GÜVENMİYOR’
– Bu kadar kısa sürede tedavi edilen hasta konan teşhise nasıl güvenecek?
En son yayınlanan 2023 istatistiklerine göre hekime başvuru sayısı yılda kişi başı 11.4. Yani bir kişi yılda 11.4 kez hekime gidiyor. Bu akıl dışı bir durum. Nüfusu bizden yaşlı olan ülkelerde, çok daha az hekime gidiliyor.
– Neden bu kadar yüksek?
İnsanlar güvensizlik nedeniyle doktor doktor geziyor ama nitelikli sağlık hizmetine erişemiyor. Bu güvensizliğin, ayrıca sağlık hizmetlerinin niteliksizliğinin bir yansıması. Birinden teşhisi alıyor, diğerine teyit ettirmeye ya da kontrol ettirmeye gidiyor. Bakanlık da bunu teşvik ediyor. Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ “Siz kalbinizi emanet ediyorsunuz, gerekirse 10 kere doktora gideceksiniz” demişti.
– AKP’den önce nasıldı?
Örneğin 2002’de kişi başı ilaç tüketimi yılda 10 kutuydu. Şimdi 30 kutu ilaç tüketiliyor.
– Hangi ilaçlar olduğu belli mi?
Aklınıza gelebilecek bütün ilaçlar. Antidepresanlar, antibiyotikler, ağrı kesiciler.
– Antibiyotiğe o kadar hassasiyet gösterilmesine rağmen fazla mı yazılıyor?
Özellikle reçetesiz satışların engellenmesiyle bir miktar iyileşme oldu. Bunlarda titizlik gösterilmesi doğru ama bu kadar çok ilaç tüketilmesi bilimsellikle, akılla izah edilemez. Aynı şey çok sayıda MR, tomografi çektirmede ve ameliyat olmada yani çok gereksiz tetkikler, işlemler yaptırmada da var.
‘AYLARCA SIRA BEKLEYEN VAR’
– Randevuların çok geç tarihe verildiği yönünde şikayetler geliyor…
Aylarca sıra bekleyen hastalarımız var. Muayene olsanız tetkiklerinizi yaptıramıyorsunuz. Tetkiklerinizi yaptırsanız ameliyatınızı olamıyorsunuz. Her birinde çok uzun bekleme süreleri söz konusu.
‘ACİL HASTA KUYRUK BEKLİYOR’
– Bir yandan da acil servislerin doluluk oranı çok yüksek…
Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin bozukluğunun tipik bir göstergesi de acil servislerin yoğunluğu. Hastalar randevu alamadığı, sağlık hizmetlerine yeterince erişemediği veya kronik hastalıkların takibi yapılamadığı için sürekli acil servislere gidiyor. Sağlık Bakanlığı’nın en son 2023’te yayınladığı verilere göre bir yılda acil servislerde 150 milyon 523 bin muayene yapıldı. Acil servis başvurusu sayısı 100 kişi başına 177. Nüfusumuzun 1.7 katı kadar acile başvuru yapılıyor. Nüfusunun üzerinde acil başvurusu olan tek ülkeyiz. OECD ülkeleri içerisinde bize en yakın ülke Portekiz, 100 kişiye 63 başvuru var. OECD ortalaması ise 27. İnsanlar randevu alamadıkça, şifa bulamadıkça acil servislere gidiyorlar ve gerçekten acil hastalar kuyrukta beklemek zorunda kalıyor. Böyle bir sağlık sisteminin hakikaten sürdürülebilirliği kalmamış durumda.
‘HASTA GARANTİSİ YÜZÜNDEN KÖKLÜ HASTANELER KAPATILDI’
– Çok köklü hastaneler kapatıldı ve şehir hastaneleri yapıldı. Bu hastanelerin yeri doldurulabildi mi?
Dolduramaz. Çünkü kapatılan hastanelerin hemen hepsi Türkiye’nin en köklü, her biri ekol haline gelmiş, neredeyse hepsi eğitim araştırma hastanesi vasfındaydı. Buralarda geleceğin hekimleri, hocaları yetişiyordu. Türkiye’nin dört bir yanında hastanın geldiği ve kimsenin cebinden ödeme yapmadan sağlık hizmeti alabildiği merkezlerdi. Bu hastanelerimizi ne yazık ki şehir hastanelerinin doluluk garantisi nedeniyle kaybettik. Dev şehir hastanesi yapmakla daha nitelikli sağlık hizmeti verilmiyor. İvedilikle bu hastanelerimizin yeniden açılması ve yurttaşların sağlık hizmetine erişiminin kolaylaştırılması gerekiyor. Bu, hem hastaya ayrılan süreyi uzatacak, hem sağlığa erişimi kolaylaştıracak, hem de randevu kuyruklarını engelleyecek.
– Şehir hastanelerinin son durumu nedir?
Hizmete açılan 18 şehir hastanesi var. Sağlık Bakanlığı gerek oluşan kamu zararı gerek maliyetleri ve bizim yürüttüğümüz mücadelenin de etkisiyle kamu özel işbirliği modelinden vazgeçti. Artık şehir hastaneleri genel bütçeden yapılıyor. 2024’te 18 kamu özel ortaklığı şehir hastanesine, 90 milyar 481 milyon lira ödenmiş. Sağlık Bakanlığı’nın bunların dışında 925 devlet hastanesi var. Bütün bunların tefrişatına, onarımına ve yeni hastane yapımına harcanan para 82 milyar 282 milyon. Yüzlerce hastanenin bakımına, hatta üstüne yeni hastane yapımına harcanan paradan çok daha fazlası 18 hastane için ödeniyor. Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı’nın yatırım bütçesini esir almış durumda. Büyük bir kamu zararı.
– Vatandaş sağlık için cebinden ne kadar harcıyor?
Türkiye, OECD ülkeleri arasında sağlığa en az kaynak ayıran ülke. Cari sağlık harcamasının gayri safi yurt içi hasılasına oranı 2023 itibariyle yüzde 4.3. Bu hakikaten utanç verici bir rakam. OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 9.2. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 8.7. Yani bu ülkelerin yarısından az para harcayarak sağlık hizmeti vermeye çalışıyoruz. Bu da pek çok yönden bizi daha sağlıksız hale getiriyor.
– Ayrılan bu az kaynak da şehir hastanelerine mi gitti?
Bu para nasıl harcanıyor meselesi önemli. Şehir hastanelerinden söz ettik, ayrılan kaynağın da bu kadar verimsiz harcanması ayrı bir problem. Kaynağın yaklaşık dörtte üçü tedavi edici sağlık hizmetlerine, dörtte biri koruyucu sağlık hizmetlerine harcanıyor.
– Nasıl olmalı?
Tam tersi olmalı. Hedef, insanların hastalanmaması olmalı. Bizde insanların hastalanması ve sağlık hizmeti için doktor doktor gezmesi üzerine kurulu bir model var. Sağlık Bakanlığı yıllar içinde cepten yapılan sağlık harcamalarını veriyor. Yıldan yıla ciddi bir artış var, 2023 verisi kişi başı 140 doların cepten harcandığını gösteriyor. Satın alma gücü paritesi olarak da bunu 539 dolar olarak veriyor. Türkiye’de cepten yapılan sağlık harcamalarının cari sağlık harcamalarına oranı yaklaşık yüzde 20. Bu, OECD ve Avrupa Birliği ortalamalarına yakın. Ama bu rakamlar doğru mu, kuşkuluyuz. Yüzde 20’nin çok daha üzerinde cepten sağlık harcaması olduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü ciddi kayıt dışı harcama var.
– Sağlıkta kayıt dışı nasıl oluyor?
Özel hastanelerde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun koyduğu limitler var. SGK ile anlaşmalı hastalara, Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) üzerinden ödemeler yapılıyor. Normalde özel hastane SUT’taki ödemenin en çok yüzde 200’ü kadar katkı payı alabilir. Ama biliyoruz ki özel hastaneler, bunun çok üzerine çıkıyor ve bu yeterince takip edilmiyor, cezalandırılmıyor. Bir takım cezalar verilse de bu cezalar devede kulak gibi. Yurttaşlarımızdan katılım paylarını değişik isimlerde alıyorlar. Bunlar kayıtlara ne kadar geçiyor bilemiyoruz.
– Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum sağlığı nasıl etkiliyor?
Çok etkiliyor. Yoksulluk en büyük halk sağlığı sorunu. Bir ülkede düzen sürekli emekçileri, emeklileri eziyorsa, yoksuldan alıp zengine veriyorsa, orada sağlık olmaz. Çarpıcı bir örnek vereyim; Türkiye’de hastane tedavi ve ilaç masraflarının önemli ödeyicisi Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK). Bunu da Genel Sağlık Sigortası (GSS) fonları üzerinden yapar. GSS fonları çalışanların ödediği primlerden, işverenlerin katkılarından oluşur. GSS yıllardır aslında fazla veriyor. 2024’ün ilk dokuz ayındaki rakamlara göre bizlerden genel sağlık sigortası için 669 milyar 324 milyon lira prim toplanmış. Üç milyar fazla var. Bu fazlaya rağmen bir de katılım payı alıyorlar. Aynı dönemde çalışanların katılım payı olarak 14 milyar 256 milyon toplanmış.
‘FAZLA TOPLANAN PARA EMEKLİ FONUNA AKTARILIYOR’
– Ne olmuş bu paralar?
Bu fazla olan para yasal olmayan biçimde SGK, emekli fonlarına aktarıyor ve emekli fonlarındaki açığı gidermek için kullanılıyor. Eğitim araştırma hastanelerinde 7 lira olan katılım payı bir anda 45 liraya çıkarıldı sonra 20 liraya indirildi. Söylemeye çalıştığım şu: hiç para alınmadan insanlara sağlık hizmeti verebiliriz. Biz sağlık hizmeti alabilmek için bu primleri ödüyoruz. Ama fazladan toplanan para, başka açıkları kapatmak için kullanılıyor. Üstelik bu yasal değil.
‘BUNU HAK EDEN BİR ÜLKE DEĞİLİZ’
– Yangından kurtarılıp ambulansa bindirilen çocuk ağlayarak “Annemin parası yok ” demişti…
Evet, depremde enkazdan çıkarılan kadın da “Beni özel hastaneye götürmeyin param yok” dedi. Düşünebiliyor musunuz, iki gün enkaz altında kalmışsınız, aklınıza gelen ilk şey hastane masrafları. Biz bunu hak eden bir ülke değiliz. Hiç para ödetmeden, yurttaşlarımıza sağlık hizmeti verecek kaynağımız var.
– Bu sistemde tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmak şart mı oldu?
Türkiye Sigorta Birliği’nin rakamlarına göre 2019’da 1 milyon 354 bin olan tamamlayıcı sağlık sigortası yaptıran yurttaş sayısı 2024’te 5 milyona yaklaşmış durumda. İnsanlar “Yarın kötü bir şey olursa hastanelerde perişan olmayalım” diye Genel Sağlık Sigortası priminin üzerine bir de bunu ödüyor. Bu paralar verilmesine rağmen sağlığımız güvende değil. Tamamlayıcı sağlık sigortası poliçesi olan yurttaşlarımıza bazı özel hastaneler anlaşma yapmadığı için bakmıyor. Bu primleri ödüyorsunuz gene sağlık hizmetlerine erişemiyorsunuz.
‘TOPLUMCU, KAMUCU MODELİ GÜÇLENDİRMELİYİZ’
– Ne yapılmalı?
Tüm bunları kamusal sağlık hizmetleri geriletildiği için yaşıyoruz. Mutlaka toplumcu, kamucu sağlık modeline dönmemiz ve kamusal sağlık hizmetlerini güçlendirmemiz gerekiyor. Bizim kamusal kaynakları özel sektöre aktarmak gibi bir görevimiz yok. Kuşkusuz parası olan yurttaşlarımız özel hastaneye gitmek isteyebilirler ama oranın parasını kamusal kaynaklardan aktarırsanız ki Türkiye’de böyle yapıldı, o zaman hem kamusal kaynakları eritmiş oluyorsunuz hem de buraların suiistimal edilmesine sebep oluyorsunuz. Sağlık bir ticaret unsuruna, metaya dönüştü. Buradan çıkılmadıkça hiçbirimizin sağlığı güvende değil. Buradan çıkış da bilimsel, akla uygun olandadır. Yeniden keşfe gerek yok.
‘YURTTAŞLARIMIZ AŞILARA GÜVENSİN’
– Covit aşılarından sonra kalp krizi, beyne pıhtı atma gibi vakaların arttığı yönündeki iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Aşı karşıtlığı her geçen gün artıyor, neden aileler çocuklarını aşıdan kaçırıyor?
Burada pek çok faktör var, ama bilimsel olana bakalım. Aşılar üzerinde pek çok komplo teorisi üretiliyor, insanlarda kaygı yaratılıyor. Buna izin vermeyelim. Aşı olmak ilgili hastalığı önlemenin en etkili, ucuz ve güvenli yoludur. Kızamık aşısı olmadığı için ölen çocuk, topuk kanı alınmadığı için engelli hale gelen bebek, HPV aşısı olmadığı için rahim ağzı kanseri olan kadın duymak istemiyoruz. Bu vesileyle Sağlık Bakanlığı’nı sözünde durmaya ve HPV aşılarını geri ödeme kapsamına almaya çağırıyorum.
PORTRE
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1993’te dönem birinci olarak mezun oldu. Göz hastalıkları uzmanı olan İlhan, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Genel Sekreterliği ve TTB Merkez Konseyi Başkanlığı görevlerinde bulundu. İlhan, Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED) Başkan Yardımcısı, Türk Oftalmoloji Derneği Etik Kurulu Genel Sekreteri ve hastanelerin kapatılmaması, kapatılanların açılması için mücadele eden Hastanemi Açın Platformu sözcüsüdür.