Dolar 42,5274
Euro 49,6098
Altın 5.782,09
BİST 10.918,51
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Denizli 14°C
Yağmurlu
Denizli
14°C
Yağmurlu
Cts 14°C
Paz 15°C
Pts 15°C
Sal 14°C

En yakınındakilerin kaleminden Atatürk’ün son günleri

CELAL BAYAR: Atatürk’ün yanı başında son Bakanlar Kurulu toplantımızı yapmış, nefes alıp verdiği sürece kendisine vekil göstermeyi şanına yakıştıramadığımızı karara bağlamıştık. KILIÇ ALİ: O günlerde Atatürk’ün canı enginar istemişti. Bu içten arzu ederek sipariş ettiği ilk ve son yemekti. Maalesef bunu yemek kendisine nasip olmadı.

En yakınındakilerin kaleminden Atatürk’ün son günleri
REKLAM ALANI
11.11.2025 01:13
28

Aydın Hasan / ANKARA – Atatürk’ün yakınında yer alanların,1938’den sonra yayımlanan kitaplara yansıyan hatıralarında Atatürk’ün insani yanları da yer alır. Hizmetkârı olarak Atatürk’ün sürekli yanında bulunan kişilerden biri olan Cemal Granda, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevini Atatürk’ün ölümüne kadar sürdüren Hasan Rıza Soyak, Güney Cephesi Kahramanı ve yakın silah arkadaşı Kılıç Ali ile son Başbakanı Celal Bayar gibi isimlerin hatıraları Atatürk’ün son günlerine farklı açılardan ışık tutuyor.

SON ANLARI

ARA REKLAM ALANI

Cemal Granda, daha Atatürk’ün önce garsonu, sonra yakın hizmetkârı olarak başladığı görevini 1927’den 1938’e kadar sürdürdü. “Anlatan: Cemal Granda. Yazan: Turhan Gürkan Atatürk’ün Uşağı İdim” kitabı, 1971 yılında çıktı. Kitap, 2019’da “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri” başlığı ile yayımlandı. Kitapta, Granda’nın Atatürk’ün son anlarıyla ilgili olarak şu anlatımı yer alıyor:

“9 Kasım’ı dalgın bir halde geçiren Atatürk, dakikadan dakikaya sönmeye başlamış. Gelen haberlere göre artık umut kalmamış. (…) Gözyaşlarımızı tutamıyorduk. Artık hayat bize zindan gibi görünmeye başlamıştı. O geceyi uykusuz geçirdik. (…) 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece Atatürk’ün harareti 37.5, nabzı 132, solunumu 33 imiş. Rengi tamamen solmuş. Gırtlağından bir ara ‘Hı.. . hı.. hı…’ diye bir ses çıkarmış. Doktor Mehmet Kâmil Berk başucunda bir yandan gözyaşlarını akıtırken, bir yandan da ıslattığı bir pamukla Atatürk’ün ağzına su vermeye uğraşıyormuş.”

SON İSTEĞİ ENGİNAR

Kılıç Ali, milli mücadelenin başlangıcından ölümüne kadar Atatürk’ün en yakınında bulunan isimlerden biriydi, silah arkadaşıydı. Hulusi Turgut’un “Atatürk’ün Sırdaşı – Kılıç Ali’nin Anıları” kitabında, Atatürk’ün 8 Kasım’da ikinci ağır komaya girmeden önceki hasta yatağındaki son günleri şöyle anlatılır:

“O günlerde Atatürk’ün canı enginar istemişti. Mevsimi olmadığı için Hasan Rıza Soyak, Hatay’dan telefonla enginar sipariş etmişti.

İkinci ponksiyonun (vücuttan iğneyle sıvı çekme) ertesi sabahı odasına girdiğimde bana sordu:

– Yahu doktorlar bana niçin enginar yedirmiyorlar?

Ben de kendisine enginar mevsimi olmadığı için Hatay’a sipariş edildiğini ve bu günlerde geleceğini söyledim. Memnun oldu. Bu enginar yemeği Atatürk’ün yanında bulunduğum uzun yıllar içinde içten arzu ederek sipariş ettiği ilk ve son yemekti. Maalesef bunu yemek kendisine nasip olmadı.”

‘BİR TARİH GÖÇÜYOR’

Kılıç Ali, Atatürk’ün vefat anını da şöyle anlatır: “Hayatına herhangi bir şekilde kastedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya hazır olduğumuz Atatürk, gözümüzün önünde güpegündüz, fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde duruyor ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. (…) Hasan Rıza Soyak ve İsmail Hakkı Tekçe ile birlikte ellerimizi kavuşturmuş, son saygı durumunda duruyorduk. Hasan Rıza dayanamadı, büyük üzüntü içinde şöyle dedi:

-Kılıç bak, koskoca bir tarih göçüyor!

Saat tam dokuzu beş geçiyordu. Atatürk birdenbire gözlerini açtı. O güzel mavi gözlerini son olarak bize yöneltti. Ve hemen kapadı. (…) 

O güzel gözler artık ebediyyen kapanmıştı.

Atatürk’ü kurucusu olduğu cumhuriyetin 29 Ekim’deki yıl dönümünün ardından vefatının 87. yıl dönümünde de yine özlem, sevgi ve şükran hisleri ile anıyoruz. Vefatının ardından oluşan matem havası zaman içinde dağılırken, Atatürk’e Türk halkının duyduğu büyük sevgi ve bağlılık ise aradan geçen zamana rağmen hiç eksilmedi.

VEKİLİ OLMADI

İsmet Bozdağ’ın “Bilinmeyen Atatürk-Celal Bayar Anlatıyor” kitabında, Atatürk’ün son günlerinde yerine vekil getirilmesi konusu ile ilgili şu ifadeler yer alıyor:

“Meclis Başkanı Abdülhalik Renda ve bakan arkadaşlarım Dolmabahçe Sarayı’nın Başyaver Odası’nda toplandık. (…) Anayasanın emirlerini, vekilin vazifeye başlamasının muhtemel mahsurlarını saydım. (…) Dedim ki: Bu anlattığım sebeplerle Abdülhalik Bey’in vekil olarak vazifeye başlaması bazı mahsurları ihtiva ediyor. (…) Bugüne kadar işleri şahsi sorumluluğum altında yürüttüm. Bugün birlikte bir karar alarak bundan sonraki işlerin ortak sorumluluğumuz altında yürümesini istiyorum. (…) Bundan böyle de işleri vekilsiz yürütelim. Ben başvekil olarak hiçbir büyük icraata girişmeyeceğime size söz veririm. Cumhurbaşkanı’nın imzasına ihtiyaç gösteren acele işleri, imzalanmış gibi yürütmeye devam edelim. (…) Karar ittifakla alındı. Böylece komadaki Atatürk’ün yanı başında son Bakanlar Kurulu toplantımızı yapmış, nefes alıp verdiği sürece kendisine vekil göstermeyi şanına yakıştıramadığımızı karara bağlamıştık.”

‘GÖZLERİNDEN VEDA İŞARETİNİ ALDIM’

Bayar, aynı kitapta Atatürk ile komaya girmeden önceki son görüşmesini ise şöyle anlatıyor: “Veda için elimi uzatırken bu sefer: ‘Bilançoyu zengin buldum’ dedi. ‘Memleket için hayırlı muvaffakiyetli işler başarıldığını gördüm. Seni ve vekil arkadaşlarını tebrik ederim.’ Sağ eli yorganın dışında duruyordu. O dünyanın en güzel ve hastalıktan büsbütün incelmiş ellerini, bu en büyük Türk’ün elini iki elimle kuş okşar gibi tuttum, yeryüzünün en büyük tazim ve sevgi duyguları ile öptüm ve yanağımı yasladım. Ağlıyordum. Ben Başvekilliğimi, O Cumhurbaşkanlığını unutmuş gibiydik. Konuşmuyorduk. Artık kelimelerin bir değeri kalmamıştı. Gözlerimle gözlerinden veda işaretini alarak ayrıldım.”

SON 29 EKİM

Kılıç Ali; “Son Günleri’ kitabında da, 29 Ekim 1938’deki anısını şöyle anlatır: “Cumhuriyet bayramı münasebetiyle her taraf elektriklerle donanmıştı. Fakat her tarafta bir sükunet, her tarafta bir teessür ve sessizlik vardı. Millet içten içe ağlıyordu. Bu arada Kız Kulesi de donanmıştı. Fakat buradan atılan fişekler ve patlayıcı maddeler Atatürk’ü rahatsız etmiş olmalı ki zile basıp sofracı Kamil’i çağırdılar. Ben de yine arzu ettiklerini paravanın arkasından takip ediyordum. Sofracıya ‘Bu patırdılar nedir?’ diye sordular. Zavallı Kamil de, aklınca Atatürk’ün hüzün duymamaları ve müteessir olmamaları düşüncesiyle ‘Gök gürlüyor Paşam!’ diye cevap verdi. Atatürk, bu çocuğun verdiği cevabın samimiyetini anladılar ve gülerek ona; ‘Haydi enayi’ dediler ve tekrar yataklarına uzandılar.”

Kaynak: Milliyet

REKLAM ALANI
Şehrin nabzını tutan, en son gelişmeleri anında sizlere ulaştıran sesimiz olmaya devam ediyoruz. Denizli’nin sesi olan Denizlim Haber ile şehre dair herşeyi keşfedin. Takipte kalın en yeni haberlerle güncel kalın.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.