‘Kendimi çok şanslı hissediyorum’
‘İnci Taneleri’ndeki Ayça rolüyle izleyicinin kalbini kazanan Ülkü Hilal Çiftçi hem oyunculuğu hem de müzik yeteneğiyle parlayan çok genç bir isim. 16 yaşındaki Çiftçi oyunculuk tutkusunu, müzikle olan bağını ve dizisindeki usta oyuncularla olan set deneyimlerini anlattı.
Daha önce ‘Dönence’ adlı dizide asperger sendromlu bir karakteri başarıyla canlandıran Ülkü Hilal Çiftçi şimdi Yılmaz Erdoğan, Selma Ergeç ve Hazar Ergüçlü gibi başarılı isimlerle birlikte Kanal D’de yayımlanan ‘İnci Taneleri’nde oyunculuk kariyerinde emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Müzik yeteneğiyle de, ‘1923 Müzikali’ ve ‘O Ses Türkiye’nin yılbaşı programındaki performansıyla beğenilen genç oyuncuyla kariyerini konuştuk.
– Oyunculuğa nasıl başladın?
Zonguldak’ta doğdum ve yaklaşık 4 yaşıma kadar orada yaşadım. Oyunculuğa ilgim çocukken başladı. Televizyon izlemeyi çok severdim ama sadece vakit geçirmek için değil, oyunculukları incelemek için izlerdim. Hatta bir filmi birkaç kez izleyip ilkinde hikâyeyi, diğerlerinde oyunculukları ve sahneleri analiz ederdim. Bunu fark eden ailem İstanbul’a taşındıktan sonra beni bir ajansa yazdırdı. Yaklaşık iki yıl figüranlık yaptıktan sonra ilk diyaloglu rolümü aldım ve oyunculuk serüvenim böyle başladı.
– ‘İnci Taneleri’ projesiyle yollarınız nasıl kesişti?
Dizinin çekileceğini duyduğumda ‘Dönence’de oynuyordum. Gözde Abla (Yılmaz, menajeri) bu projede beni istediklerini söyledi. ‘Dönence’ bitmek üzereydi ve birkaç başka proje teklifi de vardı. Ancak Gözde Abla, Yılmaz Erdoğan’la çalışmanın bana çok şey katacağını söyledi. Ben de bu fikre katıldım.
– Böyle iyi bir ekibin olduğu bu proje seni nasıl besledi?
Dizinin ilk beş bölümünde biraz stresliydim. Çünkü çok deneyimli ve önemli isimlerle çalışıyorum ve onların hakkımda ne düşündüğü çok önemliydi. ‘Beni sevecekler mi? Yanlış bir şey yapacak mıyım’ gibi sorularla kendimi çok fazla strese sokuyordum. Ama ekip o kadar anlayışlı ve sıcak ki bu süreçte çok şey öğrendim.
– Büyük isimlerle çalışmanın avantajları, dezavantajları neler?
Elbette zor yönleri var çünkü çok gencim ve bilmediğim birçok şey var. Bu kadar deneyimli ve usta isimle çalışırken bazen eksikliklerimi hissediyorum. Konuşulan bazı konulara hâkim olmadığımda kendimi kötü hissettiğim anlar olabiliyor. Ama ‘İnci Taneleri’nin bana getirdiği en büyük avantaj, çalıştığım insanların inanılmaz anlayışlı olması. Bana kötü hissettirmeden her şeyi güzelce anlatıyor ve motive ediyorlar. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
– Dizide canlandırdığın Ayça karakteriyle kendin arasında nasıl bir bağ kuruyorsun?
Ayça’yı ilk birkaç bölümde asi, söz dinlemeyen biri olarak görüyoruz. Ancak hocasının ona yaklaşımıyla aslında uyumlu, çevresine saygı duyan ve ortama kolay adapte olabilen biri olduğunu anlıyoruz. Ben de böyle biriyim. İnsanlarla ne kadar iletişim kurarsak ve sosyalleşirsek, bu bizim için bir avantaj oluyor. Ayça aslında asi biri değil, sadece ona nasıl yaklaşılması gerektiğini insanlar bilmiyor.
– Zıt özellikleriniz var mı?
Ayça dizide oldukça dobra bir karakter. Ağzına gelen her şeyi söylüyor, ben daha nazik biriyim. Bir de çok affedici, ben öyle değilim. Gerektiğinde sınır çizebilen, mesafeyi koruyabilen biriyim. Bu yönlerimiz kesinlikle farklı.
– ‘Keşke ben canlandırsaydım’ dediğin bir karakter var mı?
‘Leon’ filmindeki Mathilda karakterini çok seviyorum. Zaten Natalie Portman’a bayılıyorum ve o filmdeki performansı beni çok etkiliyor. Mathilda yaşı küçük olmasına rağmen oldukça güçlü ve zor bir karakter. Ayrıca toplumun algılarını yıkabilecek özgür ruhlu bir yapısı var. Mathilda gibi bir karakteri canlandırmayı çok isterdim.
– Kendine nasıl vakit ayırıyorsun?
Kendime özel vakit ayırma gibi bir düşüncem pek yok. Çünkü bir işle meşgul olmayı seviyorum. Oğlak burcu olmamın etkisiyle biraz işkolik olduğumu düşünüyorum. En çok kardeşimle zaman geçirmekten keyif alıyorum.
‘FERDİ TAYFUR HAYRANLIĞIM BABAMDAN GEÇTİ’
– Instagram’da Ferdi Tayfur’u çok sevdiğini yazdın. Hayranlığın ne zaman, nasıl başladı?
Aslında Ferdi Tayfur hayranlığım biraz daha aileden yani babamdan bana geçti diyebilirim. Çünkü babam Ferdi Tayfur’un hem şarkılarını dinlemeyi hem de filmlerini izlemeyi çok seviyordu. Ben de onun şarkılarını dinleyerek, filmlerini izleyerek büyüdüm, zamanla sevmeye başladım. Şarkılarını da filmlerini de kendim izlemeye başladım.
– Sana en çok dokunan şarkısı hangisi?
Ferdi Tayfur’un şarkılarını sözlerini ve melodisini beğendiğim için dinliyorum. Ama arabesk bir yapısı olduğu için kendimle çok bağdaştırmıyorum. ‘Derbeder’, ‘Sevda Yelleri’, ‘Emmioğlu’nu ve ‘Sabahçı Kahvesi’ni çok seviyorum.
‘ŞARKI SÖZÜ, ŞİİR YAZIYORUM AMA BUNLARI İNSANLARIN DUYMASINI İSTEMİYORUM’
– Oyunculuk dışında ilgilendiğin başka sanat dalları var mı?
Müzikle çok ilgiliyim. Ukulele çalıyorum, dans etmeyi ve meditasyon yapmayı seviyorum. Zaten yalnız kaldığım tek zaman meditasyon ve yoga yaptığım anlar olabilir çünkü onun dışında yalnız kalmayı pek sevmiyorum.
– Oyunculuk kariyerin çok güzel ilerliyor ama bir yandan da şarkı söylemenle dikkat çekiyorsun. İleride oyunculuk üzerine mi yoksa müzik üzerine mi yoğunlaşmak istiyorsun? Belki müzikal oyunculuğu da bir seçenek olabilir mi?
Aslında üniversitede müzikal tiyatro okumak istiyorum. Çünkü oyunculuk benim için vazgeçilmez ama müzik de çok özel bir yerde. Bu yüzden ikisini birbirinden ayırmak istemiyorum. Ancak ileride müzik üzerine bir kariyer planlamıyorum.
– Neden?
Çok fazla şarkı sözü ve şiir yazıyorum ama bunları insanların görmesini ya da duymasını istemiyorum. Çünkü duygularımı dışa vurmayı pek seven biri değilim. Yaşadığım bir olay ya da hissettiğim bir şey hakkında bir şarkı yazsam, insanların ‘Vay be, Ülkü böyle bir şey yaşamış’ diye düşünmesi hoşuma gitmiyor. O yüzden şarkı yazmak bana özel bir şey olarak kalmalı.