Metastatik meme kanseri: Erken teşhis nasıl hayat kurtarıyor?
Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri. Erken teşhis hayat kurtarırken, metastatik evre meme kanseri sürecinde psikolojik destek büyük önem taşıyor. Uzmanlar, teşhis, tedavi ve hastaların psikolojik iyi oluş sürecine dair önemli bilgiler paylaşıyor. Cumhuriyet, Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özge Gümüşay, Klinik Psikolog Sinem Çelenk ve Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği Başkanı Arzu Karataş ile konuştu.
Dünya genelinde kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri meme kanseri. Kadınlarda, tüm yeni kanser vakalarının yüzde 24’ünü meme kanseri oluşturuyor.
Gümüşay, her meme kanseri hastasında metastatik evre meme kanserinin görülmediğini belirterek “Dünya genelinde meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 5-10’u, ülkemizde ise yaklaşık yüzde 10’u metastatik meme kanseri görülüyor. Bu oranı azaltabilmek için mamografi taramalarının 40 yaşından itibaren her yıl yapılması çok önemli. Kişinin meme kanseri açısından şüpheli semptom ve bulguları varsa hemen uzman doktora başvurması hastalığın yayılmadan yakalanma şansını arttırabiliyor” diye konuştu.
Gümüşay hastalığın belirtilerini şu şekilde sıraladı: “Memede ele gelen kitle, meme başının içeriye doğru dönmesi, meme başında kendiliğinden olan akıntı, meme cildinde değişiklik, koltuk altında ele gelen kitle, memede ağrı ve şişlik, memede kızarıklık”
ZARARLI POZİTİFLİKTEN KAÇINILMALI
Hastalığın fiziksel olduğu kadar psikolojik yüklerinin de önemine vurgu yapan Çelenk “Bu süreçte, kişinin kendini anlaşılmış, kabul edilmiş ve yalnız hissetmemesi, tedaviye uyumunu ve psikolojik iyi oluşunu destekliyor” dedi. Destekleyici aile yapısının önemli olduğunu ama bunu yaparken zararlı pozitiflikten kaçınılması gerektiğini söyleyen Çelenk “Hasta, hissettiği tüm duyguları özgürce paylaşabilmeli ve ailesi bu duyguları yargılamadan, baskı kurmadan kabul edebilmelidir” ifadelerini kullandı.
ANNE KENDİNE ŞEFKATLE YAKLAŞMALI
Hastalık ile mücadelede anne- çocuk ilişkilerine değinen Çelenk “Hastalık ile mücadele eden anneler, sadece kendi sağlıklarıyla değil, annelik rolleriyle de iç içe geçmiş çok katmanlı bir psikolojik süreç yaşıyorlar. Hastalığın belirsizliği, yorgunluk ve ağrı gibi fiziksel etkiler bir yana, çocuklarına karşı yetersiz hissetme, suçluluk, kaygı ve korku gibi yoğun duygular deneyimleyebiliyorlar. Annenin kendine şefkatle yaklaşması hem kendisi hem de çocukları için sağlıklı bir yol açacaktır” dedi.
Çelenk bu süreçte çocukları korumanın en sağlıklı yolunun onları bilinmezlik içinde bırakmamak olduğunu belirterek “Çocuklar, annelerinin duygusal ve fiziksel durumundaki değişimleri çok hızlı fark eder ve genellikle bunları anlamlandırmakta zorlanırlar. Annenin hastalık sürecinde yaşadığı yorgunluk, ruh hali değişimleri ve olası hastane süreçlerini anlamlandıramamak çocukta güvensizlik, kaygı, üzüntü ve hatta suçluluk hisleri yaratabiliyor. Bu süreç çocuğun ‘terk edilme, duygusal yoksunluk, kontrolü kaybetme’ gibi temel şemalarının tetiklenmesine neden olabiliyor. Bu nedenle, çocukların yaşına uygun bir dille bilgilendirilmesi, duygularını paylaşabilecekleri güvenli bir alan sunulması son derece önemli” ifadelerini kullandı.
Meme kanserinin yalnızca kadınlarda değil erkeklerde de görülebilen bir hastalık olduğunu belirten Karataş ise “Kadınların bu hastalığa sahip çıkıp, toplumsal farkındalığı artırması, erkeklerdeki meme kanserini geri plana itiyor. Sanki yalnızca kadınlarda görülecekmiş gibi yanlış bir algı oluşuyor. Biz de zaman zaman erkeklere de seslenerek, bu konudaki farkındalığı artırmak istiyoruz. Erkeklere diyoruz ki, meme kanserinin erkeklerde az görülmesi siz de görülmeyeceği anlamına gelmez” ifadelerini kullandı.