Dolar 35,9123
Euro 37,4091
Altın 3.312,95
BİST 9.719,81
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Denizli 8°C
Hafif Kar Yağışlı
Denizli
8°C
Hafif Kar Yağışlı
Per 8°C
Cum 9°C
Cts 10°C
Paz 10°C

‘Şantiye kent’te umut ve belirsizlik Denizlim Haber

Büyük deprem felaketinden iki yıl sonra Hatay’da iki ayrı manzara var: Bir yanda atılan temeller, yükselen yeni binalar; diğer yanda hukuki süreçleri tamamlanmadığı için yıkılamayan ve kentte bir ‘belirsizlik heykeli’ gibi duran yapılar. Bazı mahalleler tamamen inşaat sahasına dönüşmüş durumda. Antakyalılar, bir şeyler yapıldığını görmenin kendilerine umut verdiğini söylüyor. Üzerinde “mahkemeliktir” yazan binalar ise kentin toparlanmasını geciktiriyor

‘Şantiye kent’te umut ve belirsizlik Denizlim Haber
6 Şubat 2025 07:35

Çiğdem Yılmaz / Uğur Yıldırım – 6 Şubat depreminin üzerinden tam iki yıl geçti, yine Hatay’dayız. Ancak geçen zamana rağmen şehirde değişmeyen pek çok şey var. Yıkımın izleri hâlâ silinmiş değil. Kentin sokaklarında yıkılmayı bekleyen yapıları, üzerinde “mahkemelik” yazan evleri de görüyorsunuz, enkazların arasında yükselen yeni binaları ve şantiye alanlarına dönüşmüş mahalleleri de…

Antakya, adeta devasa bir şantiye alanı… Kente girer girmez her yerde yükselen inşaatlar, çalışan iş makineleri ve dev vinçler göze çarpıyor. Bir yanda yeni atılan temeller, yükselen binalar; diğer yanda yıkılmayı bekleyen binalar ve hukuki süreçleri tamamlanmadığı için kaderine terk edilmiş yapılar… Bazı mahalleler tamamen inşaat sahasına dönüşmüş durumda; beton mikserleri, iş makineleri durmaksızın çalışıyor. Şehir hızla yeniden inşa ediliyor ancak barınma sorunu hâlâ büyük bir problem olarak duruyor.

Uzun Çarşı’da belli belirsiz bir hareketlilik olsa da buradaki esnafın yüzünde yorgunluk, belirsizlik ve umutsuzluk okunuyor. Konuştuğumuz herkes, iki yıl geçmesine rağmen konteyner kentlerde yaşadığını söylüyor. Yine de her şeye rağmen Hatay’dan kopmuyorlar. 

‘Umut veriyor’

45 yaşındaki Ahmet Kara, bu süreçte beklemekten yorulduklarını ama hâlâ umutlu olduğunu söylüyor: “İki yıldır buradayız. Çadırdan konteynere geçtik ama hâlâ kalıcı bir yerimiz yok. İnşaatlar başladı, binalar yükseliyor ama biz ne zaman taşınacağız bilmiyoruz. Bir an önce evimize dönmek istiyoruz. Ama en azından bir şeyler yapıldığını görmek bize umut veriyor.”

Birçok bölgede inşaat süreci ilerlese de şehirde birçok bina, mahkemelik olduğu için yıkılamıyor ve yerlerine yenileri inşa edilemiyor. Üzerinde “mahkemeliktir” yazan bu binalar, kentin hızla toparlanmasını geciktiren en büyük sorunlardan biri olarak öne çıkıyor. Konteynerde yaşadığını söyleyen Hatice Demir de “Evimiz mahkemelik olduğu için ne yıkılabiliyor ne de yerine yenisi yapılıyor. Bize de ‘bekleyin’ diyorlar. Ama ne kadar bekleyeceğiz? Artık bu süreç hızlanmalı ki Hatay tam anlamıyla ayağa kalksın” diyor.

Uzun Çarşı’da belirsizlik

Tarihi Uzun Çarşı, Hatay’ın kalbinin attığı yerlerden biri. Depremin ardından büyük zarar gördü ama şimdilerde onlarca dükkân kepenk açmış durumda. Ancak yeniden yapılanma süreci, esnaflar için belirsizlik taşıyor. Uzun Çarşı’da restoranı bulunan Serkan Öter de o esnaflardan biri: “Dükkânım 200 metrekareydi ama yeni planda bana 50 metrekarelik bir yer verileceği söyleniyor. Aynı şartlarda geri alabilecek miyiz, bilmiyoruz. Çoğu esnaf aynı endişeyi taşıyor.”

İsmail Şahanoğlu ise Hatay’da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını belirterek şunları söylüyor: “Burada kime dokunsanız bir acısı var, kime dokunsanız ah işitirsiniz. Bu acılar kolay kolay geçmez. Yeni binalar da yapılsa, dükkânlar da açılsa, Hatay eski dokusuna kavuşamayacak.” Şahanoğlu, “Üç ay sonra yıkılacak deniyor ama bir belirsizlik var. Sürekli farklı açıklamalar yapılıyor. Bu da bizi endişelendiriyor. Ne zaman yıkılacak, bugün mü, yarın mı, üç ay sonra mı? Bilmiyoruz” diyor.

Esnaflardan Habib İçer de şehirdeki dönüşümü şöyle değerlendiriyor: “Son zamanlarda çok daha hızlandığını görüyoruz. Eğer bu süreç en başından böyle ilerleseydi, Hatay çok daha hızlı toparlanabilirdi. Ama ne kadar hızlı olursa olsun, Hatay eski Hatay olmayacak. Yatırımlar yapılırsa, Hatay daha hızlı ayağa kalkacak.”

‘Burada doğdum burada öleceğim’

Uzun Çarşı’sında yıllardır bakırcılık yapan 78 yaşındaki Mustafa Gürler, depremde oğlunu, gelinini ve torunlarını kaybetmiş. Ama hâlâ her gün 10 kilometre uzaklıktaki dükkânına otobüsle gidip geliyor. Gürler, “Evim yıkıldı, konteynerde kalıyorum. Hatay’ı bırakmadım, bırakamam. Burada doğdum, burada öleceğim. Çarşı yaşarsa, Hatay da yaşar. Bizim işimiz burada, hayatımız burada. Ama Hatay eski Hatay olmayacak. Olsa da biz göremeyiz” diyor.

‘Hatay bizim evimiz’

Depremin ardından binlerce insan başka şehirlere göç etti. Ancak özellikle gençler, Hatay’a olan bağlılıklarını sürdürüyor. Mersin’de yaşayan 20 yaşındaki İbrahim Göler, geri dönmek istediğini belirterek, “Hatay bizim evimiz, başka yerde yaşamak zor. Ama dönmek için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Yeter ki evlerimiz yapılsın, işler düzene girsin, biz geri döneriz” diyor.

Depremden sonra evleri yıkıldığı için İstanbul’a taşınmak zorunda kalan 22 yaşındaki Yakup Saraç ise hâlâ deprem korkusu yaşıyor: “Aynı felaketi yaşama ihtimali, beni ve ailemi düşündürüyor. Ama burası bizim şehrimiz, dönebiliriz. Anma için bugün buradayız. Korkularım bittiğinde, evlerimiz yapıldığında döneriz.”

Rasyonel planlar ve duygusal bağlılıklar

Prof. Dr. Barış Erdoğan Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı

Depremin ikinci yıl dönümü için Hatay’a akşam saatlerinde varıyorum. Geçen yıl hizmete kapalı olan havalimanı yeniden açılmış; yine de hâlâ yapılacak çok iş olduğu hemen göze çarpıyor. Kente doğru ilerlerken ışıl ışıl parlayan TOKİ konutları dikkat çekiyor. Yol boyunca bazı konteyner kentlere rastlamasak burada iki yıl önce tarihin en büyük depremlerinden birinin yaşandığını anlamak neredeyse imkânsız. Ancak Asi Nehri’ne yaklaşıp eski kent merkezine girdikçe manzara hızla değişiyor.

Önce boğazınızda hafif bir yanma hissi oluşuyor. Sonra burnunuza tuhaf, keskin kokular geliyor. Gecenin karanlığında şehri çevreleyen bir sis tabakası varmış izlenimine kapılıyorsunuz; ama bu, gerçek bir sis değil. Enkaz hâlâ tam olarak kaldırılamamış ve inşaat faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerden yayılan çimento ile moloz tozları tüm havaya hâkim.

Bir yanda bu sağlık tehdidi diğer yanda halk için hızlıca kalıcı konut üretilmesi çabası… Aradan iki yıl geçmesine rağmen on binlerce insan hâlâ konteynerlerde veya çadırlarda yaşamını sürdürmek zorunda. Aynı anda hem barınma hem sağlık hem de şehrin yeniden inşası gibi pek çok soruna çözüm üretmek kolay değil; herkes bunun farkında.

Hatay bugün adeta dünyanın en büyük inşaat alanlarından biri hâline gelmiş durumda. Vinçler gökyüzünü kaplamış. Kamyonlar sürekli gidip geliyor. İşçiler hummalı bir faaliyet içinde. Tarihin ağır yükünü hâlâ omuzlarında taşıyan kent yeniden ayağa kalkabilmek için tüm gücüyle çabalıyor. Ne var ki bu süreçte bürokrasinin hızlı ve güvenilir konut üretimi amacıyla izlediği yol ile halkın beklenti ve talepleri kimi zaman çatışabiliyor. Zaten yaşam çoğu kez rasyonel planlarla duygusal bağlılıklar arasında seçim yapmak değil mi? Bu ikilemin en çarpıcı şekilde yaşandığı yerlerden biri ise Vakıflı Köyü.

Son karar: Vakıflı korunacak

Hatay’ın Samandağ ilçesinde, narenciye bahçeleriyle dolu dağ eteklerinde kurulu Vakıflı; “Türkiye’nin son Ermeni köyü” olma özelliğiyle biliniyor. Tam da depremden aldıkları yaraları sarmaya çalışırken, geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen TOKİ ihalesi ve “kamulaştırma” kararıyla büyük bir şok yaşadılar. Köyün 40 hanesinin yaklaşık yarısı depremde zarar görmüştü. Yine de kimse köyün kültürel ve tarihî dokusunu tehlikeye atacak bir projenin hayata geçmesini istemiyor. Çünkü kamulaştırma planı köyün yüzde 40’lık bölümünü -özel mülkleri de kapsayacak şekilde- projeye dâhil etmeyi öngörüyordu.

Vakıflı sakinleri, “Deprem sonrası barınma ihtiyacının farkındayız. Burada yamaç yapısı nedeniyle depreme dayanıklı konutlar inşa edilebilir. Biz konutlara değil, köyümüzün yok olmasına ve demografik yapımızın bozulmasına karşıyız” diyerek itirazlarını dile getiriyorlar.

Köyde konuştuğumuz vatandaşlar, gelen tepkiler sonrasında Hatay Valiliği ve Samandağ Kaymakamlığı’nın Vakıflı’nın merkezindeki özel mülklerin kamulaştırma kapsamından çıkarıldığı bilgisini kendileriyle paylaştığını aktarıyor. Köyün simgesi hâline gelmiş kahvaltı salonları, kahvehane ve kooperatif binaları da bu kararın dışında tutulacak gibi görünüyor. Bu gelişme köylüleri şimdilik rahatlatmış olsa da henüz resmî bir belge ya da yazılı bir güvence sunulmuş değil.

Söylenen sözlerin resmî kararlara dönüşmesi Vakıflı’daki sessiz bekleyişi gerçekten sonlandırabilecek tek adım olarak öne çıkıyor. Çünkü insanları asıl korkutan yüzyılların birikimiyle oluşmuş manevî ve kültürel mirasın idari bir tasarrufla silinip gitme ihtimali.

İki yıl önceki büyük felaketin izlerini hâlâ sarmaya çalışan Hatay bir yandan da kadim kimliklerini yaşatmaya çalışan toplulukların var olma mücadelesine ev sahipliği yapıyor.

Kaynak: Milliyet

ETİKETLER: , , , ,
Şehrin nabzını tutan, en son gelişmeleri anında sizlere ulaştıran sesimiz olmaya devam ediyoruz. Denizli’nin sesi olan Denizlim Haber ile şehre dair herşeyi keşfedin. Takipte kalın en yeni haberlerle güncel kalın.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.