Sırrı Süreyya Önder canlı yayında açıkladı: ‘Şerefim üzerine söylüyorum bu sürecin hiçbir şartı yok’
DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılma talebi olup olmadığı sorusuna “Öcalan’ın hiçbir şartı yok. Şerefim üzerine söylüyorum bu sürecin hiçbir şartı yok. Sadece yapılması gerekenler var ama onlar da şartı değil” dedi.
İmralı Heyeti’nde yer alan DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Habertürk canlı yayınında süreçle ilgili açıklamalarda bulunuyor.
“SADECE YAPILMASI GEREKENLER VAR”
Önder, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılma talebi olup olmadığı sorusuna “Öcalan’ın hiçbir şartı yok. Şerefim üzerine söylüyorum bu sürecin hiçbir şartı yok. Sadece yapılması gerekenler var ama onlar da şartı değil” dedi.
Önder’in yaptığı açıklamalar şöyle:
“Devlet Bey birebir insan ilişkilerinde şu siyasi yaşamda gördüğüm haza en zarif insanlardan birisidir. Aslında insanlar da buna tanık oldu. Fakat hafıza-ı beşer nisyan ile malul. Efendim Ahmet Türk cezaevine alındığında açık açık beyan ederek; yani 2016-17 gibi tarihti. Orada gazetecileri topladı, Ahmet Bey’in behamahal tutuksuz olarak yargılanmasını söyledi. Nitekim bu iddiasının arkasında durdu. Nitekim Ahmet Abi’nin sağlık sorunları vardı, hala vardı. İmrali’ya gelirken ona bir dinamo oldu. Ahmet Bey tutuksuz yargılanmaya başladı. Daha önce değişik adlarla kurduğumuz partilerin milletvekilleriyle her vesileyle tokalaşan, halini hatırını soran, yakınını kaybettiğinde taziye için mutlaka arayan ama siyaseten en sert şekilde tartıştığımız bir rakimizdi. Fakat bu asaleti Devlet Bey’den başka pek kimseden görmedik. Kendim cezaevine girdiğinde, Pervin Hanım üzerinden bana ‘geçmiş olsun’ mesajı göndermişti. Yapabileceği bir şey olup, olmadığını sormuştu.
“BU MESELENİN DEVLET BEY’LE ÇÖZÜLECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİM”
Bu konuda farklı görüşüm vardı. 11 yıl önce dile getirmiştim. Birinci çözüm süreci sarsıntıya uğramıştı. O zaman bu meselenin Devlet Bey’le çözüleceğini söylemiştim. Bu işte ciddiyet ve samimiyet iki altın anahtar. Yaptığınız iş büyük iş. Canlar sözkonusu. Bir canın bütün dünya bir araya gelse giden canı geri getirmek mümkün değil. İkincisi zaman, taklidi yok. Akıp gider. Bıraktığı tahribat bir yanda. Böyle büyük işe kalkışanlar bununla doğru orantılı ciddiyet ve samimiyetin sahibi olmalılar. O anlamda bu lafı söyledim. Biraz da tanıdığım için Devlet Bey’i söyledim.
“BAHÇELİ’YE ‘ÇİVİYİ ARŞI ALAYA ÇIKTINIZ’ DEDİM”
Bahçeli’nin çıkışı olduğunda biz sayın Cevdet Yılmaz, sayın Ahmet Türk, ben, sayın Bekir Bozdağ ve sayın Abdülhamit Gül’le beraber Şenyaşar ailesinin barışına vesile olmuştuk. Bunun yemeği yapılacaktı. Onun biçimi, yeri, zamanına dair toplantı halinde Meclis’teydik. Birdenbire ortalık kalkıştı. Korumaları Cevdet Bey’e telefon getirdi. Bekir Bey’i aramaya başladılar. ‘Efendim sayın Bahçeli konuşma yapmış’ dediler. Tutanakları geldi, okuduk, sarsıcı bir konuşmaydı. Defalarca okuduk, videosunu seyrettim. Onun üzerine o toplantı akamete uğradı. Ahmet Türk’le benim odama geçtik. ‘Başka zaman toplanırız şu an büyük bir şey gelişti’ dedik. Odama oturduk, ilk defa asistan arkadaşım aradı ‘Sayın Bahçeli’nin makamından arıyorlar, görüşmek istiyor’ diye. ‘Buyrun bağlayın’ dedim. Diafona aldım, Ahmet Abi de dinliyordu. Sağlığımı sordu, ben de onun sağlığını sordum. ‘Barışı görelim ondan sonra Allah emanetini alsın’ dedim. ‘Olur mu efendim daha barış halayı çekeceğiz, kendinize kondurmayın’ dedi. “Çiviyi arşı alaya çaktınız, henüz değerlendirmeye boyumuz yetmiyor” dedim. Ahmet Abi ile sohbet ettiler. Karşılıklı kapattık. Sonra kendisini ziyaret ettik.
“AÇIKLAMAM SAYGISIZLIK OLUR”
Benim bu görüşmeyi Devlet Bey açıklamadan açıklamam saygısızlık olur. İzlenimleri aktarabilirim. Kapı kapandıktan sonra iki farklı siyasi partinin mensupları değil de köy odasında toplanmış, birbirine azami saygı ve özen gösteren, özellikle Ahmet Abi ile Devlet Bey’i kast ediyorum, iki bilge kişinin hasbıhal etmesini izledik. O an çok önemli andı. Kürsülerde dinlediğimiz sloganize olmuş düşüncelerin arka planı, kaygıları, istekleri, reddiyeleri, talep ettiği, tahayyül ettiği şey hakıkında coşkusunu, kararlılığını orada gördük. Üçümüz de saygıyla ayrıldık. Kendisi de büyük bir özenle, saygıyla ağırladı ve uğurladı.
“KOMPLO TEORİLERİ ÜRETİYORLAR”
Dinleyenler de bilsin. Zannediyorlar ki perde arkasında çok büyük şeyler olmuş. Erbakan rahmetli ile sayın Demirel’in anekdotu var. MC koalisyonu yıkıldı, yıkılacak, sekeratta kadayıfın altı kızardı kızaracak. Gözler Demirel ile Erbakan Hoca’nın buluşmasına kilitlenmiş. İçeri girdiler. 1,5 saat sonra çıktılar. Tek bir açıklama yapılmadı. Onlar aynı mektep arkadaşları. Daha sonra perde arkası anlatıldı. Sayın Erbakan rahmetli girdiğinde ‘Süleyman o kadar yorgunum ki, şu divana biraz uzanıp, uyuyayım’ demiş. 1 saat uyumuş. Özellikle televizyonlarda vleda saplı herşeyi bilen insanlar çok komplo teorileri üretiyorlar. Bizim içinde olduğumuz hiçbir şeyde örtülü, gizli, saklı, pazarlıklı ne kendimize ne muhatabımıza yakıştırırım. Çünkü suç işlemiyoruz. Çok ulvi amaç için bir araya gelmişiz. Neyini gizleyececeğiz? Bir can bile sözkonusu ise pazarlıktı, karşılığında şuydu, haya ederim öyle bir şeyin içinde olursam. Ne kendime ne evladıma ne arkadaşlarıma ne bu topluma hesabını veremem. Rutin güçlükler var. Türkiye’nin en büyük meselesinden bahsediyoruz. Sayın Öcalan’dan kiminle görüşmek ister meselesi iletildi. Pervin Hanım’la beni işaret etmişti.
“ÖZGÜR BEY SÜREÇ GİBİ ALGILAMIŞ, ONU VEBALİ BENİMDİR”
Sayın Özgür Özel’e ben söylemiştim. Yeterince anlatamamışım sanırım. Bu arada sayın Özgür Özel’in yaklaşımı, duyarlığına, temkinli şerhlerine, gayretine teşekkür etmek boynumuzun borcu. Bu meselede kendisini gayet duyarlı, sorumlu yaklaşım içerisinde gördük her zaman. Ben bunun böyle adlandırılacağını bilmeden, bu bir süreçtir, her zaman kapı arkası diplomasisi yürür. Hini hacette lazım olacak mekanizmalardır bunlar. Milletvekili olduğum günden beri partiden arkadaşlarımın beni davet etmesi, yeni bir süreç olmalı, partinin iki hafızası, bir arkadaşımız cezaevinde, birisi yurt dışında. Sayın Balüken ve sayın Demirtaş’a selamlarımı göndereyim. Sağlığım elverişli değildi. Geldik görüştük. Bu süreç olarak adlandırılamaz. Süreç iki taraf iradi olarak bir şeyi açıklar, onun adına süreç denir. Bu ilişkiler 1 yıldır yürüyordu dedim, Özgür Bey süreç gibi algılamış onun vebali ve sorumluluğu benimdir.
2012’de yaklaşık 3 yıl kendisiyle beraber bir süreç yürüttük biz. Dolayısıyla tanıdığımız bir insan. Kapasitesini, hakimiyetini bildiğimiz insan. Bir görüşme ritüelimiz oluşmuştu. Normalde kendisi tokalaşır ve yer gösterir. Araya 10 yıl girmişti. Birbirimize sarıldık. Normalde böyle bir insan değildir, tokalaşır. Sarıldık, oturduk. Sağlığımı, cezaevi dönemimi ve arkadaşları sordu. Normalde biz bir aktarım yaparız. Dışarıda gelişmeleri anlatırız. Pervin Hanım başlar, sonra ben aktarırım. Sonra kendi fikirlerini söyler. Devlet yetkilileri de orada oturur. Zaman zaman sayıları değişir. Bu sefer bizi durdurdu. ‘Zamanımızı verimli kullanmamız lazım, merak ettiğim, soracağım şeyler var, aktarım yapmak istediğiniz farkındayım, bu sefer sadece ben konuşayım, daha sonra onları aktarırsınız’ dedi. Küçük müdahalelerin dışında mevzuya dahil olmadık. Şunu anlattı; mektubunda açıkladığı şeyin tarihsel, sosyolojik arka planını anlattı. Böyle bir şey yapmak istediğini. Bunun tarihsel olarak niçin gerekli olduğunu, felsefi olarak zemininin ne olduğunu, tarihsel olarak nereye yaslandığını gerekçelendirerek sondu.
Aslında Öcalan birinci çözüm sürecinde de bu noktadaydı. Oraya girersek uzun sürer. Bir yakınmamı söyleyeyim; insanlar çok vicdansızlar. Birinci sürecin akamete uğraması hakkında binbir türlü tezvirat; yani bunu bir anne de izliyor. Evlatların canı üzerinden biz ya da başkaları böyle bir şey yapar mı hassasiyetine dikkat etmeden, bu ülkenin trajedisidir; eğitim sorunludur dersane açılır, sorun olan alanı ekmeğe bağlarsın. Burada tarihsel arkaplanı olan devasa mesele vardır. Tedbirler gelişirken kendi sektörlerini oluştururken bir müddet sonra elinde vledalı herşeyi bildiğini sanan insanlardan tut silah kaçakçılarına kadar ekmeğe bağlanır. Bu mesele bağlanırlar, artık ekmeği olmuştur. Herhalde ufak ufak yaşlanıyoruz ondan mıdır nedir; insanın midesi kaldırmıyor. Bir halkı göz önüne getir, doğuştan sahip olduğu haklarını kullanmıyor, kullandırtılmıyor. İnsan devleti kendisinin devleti olarak görse savaşır mı? Bunları düşünmeden kolaycı departmanlara yerleştirir. İtiraz etmek yok, yaftalama var. Konforlu bir alan ortaya çıkıyor ve aklı selim ortadan kayboluyor. Çatışmalı süreçler kalbimize, gözümüze ve kulağımıza hasar veriyor. Kalp nasır bağlıyor, göz görmez, kulak işitmez oluyor. Böyle bir zamandan geçtik.
“BUNA YÜKSEK DEĞER BİÇTİM” DEDİ”
İlk görüşmede fesih ya da başka bir şey anlatmadı. Bu işi gerçekten kendisinin niye bu ihtiyacı hissettiği bir dünya, bölge, ülke analizini tarihselliği ile birlikte günümüze getirip tartıştı bizimle. Bahçeli’nin konuşmasıyla ilgili ‘Ciddi bir insandır, ne kast ediyor, bunu anlamaya çalıştım, sonunda çözdüm, sorumluluk sahibi, vicdan sahibi, ben de buna çok yüksek kıymet biçtim” dedi. “Yaklaşmakta olan, uluslararası ve bölgesel ölçekte bizi bekleyen akıbeti, faturasını, toplumsal maliyetini bizi ve çocukların ödeyebileceği ferasetini gördü ve buna yüksek değer biçtim” dedi.
Sayın Mesut Barzani de ilginçtir ‘3 gün düşündüm’ dedi. AK Parti de muhtemelen düşündü.
“SÜRECİN ŞARTI DEĞİL AMA GEREĞİDİR”
Sayın Bahçeli Meclis’te gelsin konuşsun, demişti. Dediğinden ricat edecek seciyede bir insan değil. Hep arkasında durdu. Sayın Öcalan dedi ki ‘onu çok zorluyorlar, onun işini güçleştirmeyelim, ben Meclis’e gelmeyeyim, orada siz varsınız, ben buradan konuşurum’ dedi. Bir talebi oldu mu? Hayır ve asla! Bu işin hiçbir şartı yok. Ön şart ya da sonrasında bir şart yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum. Ben de ömrünü bu işe vakfetmiş bir barış emekçisiyim. Bu ugurda toprağın altına giden insanlar, yıllarca zindanda kalan, aşını, işini sağlığını kaybedenler var. Memleketin hassasiyetinin hepsini aynı kantarda tartarsak. Kürtler de soruyor. Birlikte kuracağız bu barışı. Birbirimizin ufkuna bakacağız. Bunun başka yolu yok. Şerefim üzerine temin ediyorum ki, bu işin pazarlığı ya da şartı yok. Ben de bu lafı kolay kolay kullanmam. Yarın gök kubbe altında ayan olmayan hiçbir şey yok.
Peki ne var? İşin gereklilikleri var. Bu adım atıldı. Bir bölümün sonucuydu çağrı metni. Çağrı bir şeyin başlangıcı gibi algılanıyor. Bir anlamda başlangıcı bir anlamda bir kısmının bitimi. Bundan sonra teknik, altyapı, hukuki, siyasi birtakım enstrümanlara ihtiyaç var. Bunu devlet yetkilileri sayın Öcalan’la konuşmuşlardır. Bunlar da bu sürecin şartı değildir ama gereğidir. İlk aşama başarıyla tamamlandı. İlk aşama bu işin yüzde 50’sinden fazlasıdır. Kıymetli, stratejik, hayati olan en önemli kısmı burasıydı diyelim. Herkes bir irade beyanında bulundu. PKK, sayın Öcalan, güç kuvvet veren ülkeler irade beyanında bulundu. Devlet, hükümet nasıl karşılayacağına dair irade beyanında bulundu. Bundan sonrası bu süreci birlikte örme zamanı. ‘Ben bunu yaptım, sen de bunu yap’ diye ortalıkta çağrı enflasyonu var. Bunu da konuşacağız.”