Son Dakika… Özgür Özel’den kürsüde Murat Kurum göndermesi: ‘Akşamları İstanbul’un maketiyle oynuyor’
Son dakika gelişmesi… Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor.
CHP lideri Özgür Özeli partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor.
Özel’in açıklamalarının satır başları şöyle:
İKİ SENDİKA YÖNETİCİSİ CHP’DE
“Birleşik Kamu-İş’in önceki dönem genel başkanları Sayın Mehmet Yeşildağ ve Sayın Hasan Kütük’e baba ocağına hoş geldiniz diyorum. Hoş geldiniz değerli genel başkanlarım.
Her iki isim de Eğitim-İş’in kurucuları arasında. Hem eğitimci hem sendikacı olarak işçiler için ve memurlar için çok büyük mücadeleler verdiler. O süreçleri tamamlandı. Şimdi siyasete katkı vermek üzere Cumhuriyet Halk Partisi’ndeler. Baba ocaklarındalar. Kendileriyle birlikte daha güçlüyüz. Her iki genel başkanımızı da kutluyorum. Hoş geldiniz diyorum.
TÜM VETERİNERLER İÇİN TALEP EDİYORLAR
Koronavirüsler veterinerlerin uzmanlık alanları ama maalesef o dönemde oluşturulan bilim kurulunda dahi temsil edilmediler. 2008 yılında ellerinden fiili hizmet zamları alınmıştı. Bunun yılda 60 günlük fiili hizmet zammını ayırt etmeden sahadaki tüm veterinerler için talep ediyorlar.
Eczacı meslektaşlarım ise Türk Eczacıları Birliği’nin götürdüğü büyük bir mücadele ile Türkiye’nin dört bir yanında insanları yaşatmak için onların da yaşamaları gerektiği gerçeğini unutmayan dayanışmalarıyla haklarını arıyorlar. Biz de meslektaşlarım eczacıların, veterinerlerin, tüm sağlık emekçilerinin, tüm kamu emekçilerinin mücadelelerinin önünde saygıyla eğiliyoruz ve sonuna kadar arkalarındayız.
Bugün benim için kıymetli bir gün. Daha önce rahmetli Baykal’ın mezarı başında anlatmıştım. 2009 yılında adayımız sağlık sorunlarıyla çekildiğinde, yoğun bakımdayken ve o gün birisi partinin bayrağını tutması gerekirken, ben Türk Eczacıları Birliği’nde görevliydim.
Önder abi aradı, il başkanımız aradı, en son Deniz Bey aradı. Dedi ki: “Aday olman lazım.” Dedim ki: “Çok erken çıkarmak lazımdı. Sümerbank’ı 40 haramiler yedi. Bu mücadeleyi CHP verdi ama aday çıkarmakta geciktik ve bir talihsizlik, adayımızın sağlık sorunları, bu seçim gitti.”
Dedi ki: “Kazanacaksın.” “Sayın Genel Başkanım,” dedim. “Yüzde 6 bir önceki ay, bir önceki yerel seçimde Manisa’daki adayın aldığı oy. Yüzde 9 belediye meclisinin aldığı oy. O belediye kazanılmaz.” Dedi ki: “Bugün kaybetmeye gidiyorsun ama bir gün Manisa’yı kazanacaksın.” O gün Yüzde 6 ile aldık emaneti.
“YÜZDE 6 İLE ALDIK YÜZDE 60’LA KAZANDIK”
Şurada oturan arkadaşların hepsi ve Manisa’daki binlercesi, o günden itibaren hep beraber çalışmaya başladık. 6 almıştık, 15 aldık. 15 almıştık 21 aldık. 24 aldık. 26 aldık. 30 aldık.
En nihayetinde bu seçim aday gösterdiğimiz 17 belediyenin 15’ini, toplam nüfusun Yüzde 93’ünü ve 6 ile aldığımız emaneti Yüzde 60’la kazandık.
SİYASİ PARTİ ZİYARETLERİ
Son grup toplantımızın ardından siyasi parti ziyaretlerimizi sürdürdük. Geçen haftaya kadar, bir önceki hafta Deva Partisi’nin, Demokrat Parti’nin ve Saadet Partisi’nin sayın genel başkanlarına hem hayırlısı olsun ziyaretlerimizi yapmıştık hem de kendileriyle gündelik siyaseti ve muhalefete düşen müşterek sorumlulukları konuşmuştuk.
Bu hafta da Gelecek Partisi’nin Sayın Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu, Türkiye İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Erkan Baş’ı, İyi Parti’nin Sayın Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve heyetini, İyi Parti’yi genel merkezimizde kabul ederek, TİP ve Gelecek Partisi’ni genel merkezlerinde ziyaret ettik.
“MUHALEFET PARÇALANMAYA ÇALIŞIYOR”
Muhalefetin parçalanmaya çalışıldığı, muhalefetin ağır bir saldırı altında olduğu, yargı sopasının ellerinde olduğu, tüm imkanlarla, maddi manevi, rasyonel irrasyonel, yasal yasadışı, görünen yeraltı her türlü faaliyetle muhalefete saldırdıklarını ama bizim bir ve birlikte olmamız gerektiği konusunda ortak mutabakatımızı bir kez daha hem de tüm görüşmelerden sonra basının önünde de teyit ettik.
Ben kendilerine partimizin içinde bulunduğu cumhurbaşkanlığı adayı belirleme sürecini, ön seçimi, bu sırada sandık görevlilerimizin nasıl hazırlandığını genel seçim için, Mayıs-Haziran ayında yapacağımız bir genel tatbikatla bir sabahın erken saatlerinde nasıl sandık başına gidip sandık görevlilerini sandığın başında fiilen bir tatbikatla sınayacağımızı, nasıl Türkiye’nin yarınlarını nasıl yöneteceğimizi ifade ettiğimiz parti programımızın, geleceğin iktidar programı, hükümet programına evrilecek parti programımızla ilgili 973 ilçeden, 81 ilden gelen verileri nasıl derlediğimizi, nasıl yoğun bir çalışma içinde olduğumuzu, önümüzdeki günlerde bu parti programını nasıl değiştirip nasıl bütün Türkiye’ye tüm sorun alanlarındaki çözüm önerilerimizi ifade edeceğimizi ve aday belirleme sürecini, bu süreçte karşılaştığımız yargı tacizlerini, hukuki durumu, partimize yapılan saldırıları hepsini uzun uzun konuştuk.
Sağ olsun tüm sayın genel başkanlar harika ev sahiplikleriyle, deneyimleriyle, katkılarıyla tek hedefin bu ülkeyi tekrar hukuk devletiyle, gerçekten adaletle, hem mahkemedeki adaletle hem ekonomik adaletle tanıştırmak gerektiği noktasında birbirimize çok kıymetli katkılarda bulunduk. Çok değerli görüşlerinden istifade ettik.
“ATATÜRK’ÜN ÖNDERLİĞİNDE OLACAĞIMIZIN ALTINI ÇİZİYORUZ”
Bundan sonra da siyasi partileri ziyaret etmeye, bu temasları sürdürmeye, muhalefeti bir ve bütün halinde, şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart’ta olduğu gibi, bugün de Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi olduğunun bilinciyle, kimseyi itmeden, kenara ayırmadan, unutmadan, geride bırakmadan, yalnızlaştırmadan, asla kibre kapılmadan bir büyük mücadeleyi hep beraber vermeye kararlıyız. Bu noktada muhalefetin farklı renkleri, farklı tespitleri, fazla farklı sözleri olabilir ama ortak hedef, gönlünde vatan, millet, bayrak sevgisi olan, bu ülkenin kurucu kadrolarına ve kuruluş felsefesine itirazı olmayan, bu ülkenin geleceğinin demokraside olduğunun, bu ülkenin yeniden kalkınmasının mutlaka ve mutlaka güçlü bir meclis eliyle olacağının, bu ülkenin güçlü yol yürüyüşünün mutlaka hukukun üstünlüğüne inananlar tarafından yönetilmesiyle olduğunun ve bu ülkenin 100 yıl öncesindeki gibi kurtuluşunun ve kuruluşunun bir kez daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde olacağının kalın çizgilerle altını çiziyoruz.
ÜMİT ÖZDAĞ’IN TUTUKLANMASI
Bu hafta sadece üç genel başkan ziyaret etmedim. Dört genel başkan ziyaret ettim ama bunlardan bir tanesi maalesef Silivri Cezaevi’ndeydi. Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettim. Orada konuştuk, çıktığımızda ifade ettim. Tam bir yetkisizlik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yaptığı iş aslında İstanbul’la hiç ilgisi olmayan, Antalya’da olmuş ve Ankara’da ikamet eden birinin suçlandığı meselede İstanbul’dan tutuklama kararı çıkarmak. “Olmaz bu.” dedik. Cezaevi çıkışında da ifade ettik ve sonra mahkeme karar verdi. Dedi ki: “Ümit Özdağ için İstanbul’daki mahkemeler yetkisizdir. Biz yetkisiziz.” dedi.
“İddia edilen suç ise Antalya’da işlenmiş, kişi Ankara’da ikamet eder, ne işi var İstanbul’da?” dedi. Bunu bana sormuyor. Bunu Akın Gürlek’e soruyor. Ümit Özdağ Ankara’da bir partinin genel başkanını, bu meclisin önceki dönem milletvekilini, Ankara’da yemek yerken İstanbul’dan verdiği talimatla gözaltına aldıran, polis arabasına bindirten, İstanbul’a kadar gözaltı şartlarında götüren, nezarethaneye koyan, sabaha kadar tutan, ertesi gün getiren, tutuklayan kişinin yaptığı işin yetkisiz olduğunu söyledi. O da biliyordu yetkisiz olduğunu. O yüzden tüm bu işlemleri yapıp tutuklamayı Kayseri’deki bir olay üzerinden yapmıştı. Şimdi onu bekliyoruz. Tweetlerin 8’i milletvekiliyken atılmış, yetki Ankara’da. Kayseri’deki olay ise yetki Kayseri’de. Şimdi öbür mahkemede “bunda yetkisizsin” diyecek ama olan bir sayın genel başkana yapılan itibar suikastine, bir sayın genel başkanın partisini insanların gözünün önünde küçük düşürme çabalarına hepimiz şahitlik ettik. Ben orada Sayın Genel Başkan’a da söyledim. Sayın Genel Başkan, genel başkanların hukuku diğer genel başkanlara emanettir.
Milletvekillerinin hukukunun milletvekillerine emanet olduğu gibi bugün bir genel başkan dün partisinin kurultayını yapacak, orada esecek gürleyecek, onunla rekabet eden birisini de içeride zindanda tutacak. Bu ne içeridekinin kusuru ne bizlerin kusuru. Bu tepedekinin korkaklığı ve acizliğidir, başka bir şey değildir.
TUTUKLUKLAMALAR, GÖZALTILAR, KAYYUMLAR…
Aynı ziyarette Halk TV’nin Genel Yayın Yönetmeni sevgili Suat Toktaş’ı, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’i, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ı, seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay’ı, Osman Kavala’yı, Tayfun Kahraman kardeşimi, Ayşe Berrin hanımefendiyi de ziyaret ettim. Her birisinin ayrı ayrı hukuksuzluk öykülerini, her birisinin ayrı ayrı ödedikleri bedelleri hep dile getiriyorum. Birkaçını biraz sonra da dile getireceğim ama öncelikle şunu ifade edeyim ki; Türkiye’nin neresinde bir haksızlık, bir hukuksuzluk, bir hak arama mücadelesi, birinin yanan canı, yanında durması gereken birisi varsa o birisi Cumhuriyet Halk Partisi, onun milletvekilleridir. Karıncanın kardeşi vardır, ezdirmeyiz. Onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Erzincan’daydım.
Erzincan’a ayağımı bastıktan bir saniye sonra Erzincan tulumuyla tanıştım bir kez daha. Ardından Erzincan sokaklarında dolaştık. Erzincan’ın o soğuk ikliminde Erzincan’ın en büyük salonunu tıklım tıklım doldurduk, sığmadık sokaklara taştık. Esnaf ziyaret ettik, bir dokunduk bin ah işittik. Bir kasap dedi ki: “Sayayım mı fiyatları?” “Say.” dedim. 935 liradan başladı kilosunu. Teker teker saydı, indi indi. Aha en sonunda dedi ki: “420 liraya da bir şey var.” “Ne var?” dedim. “Eskiden milletin burun büktüğü, kenara ayırdığı, attığı kuyruk yağı bile 420 lira oldu.” dedi kilosu.
Eskiden koyun can derdinde, kasap et derdindeydi. Şimdi koyunun can derdi kalmadı, kasap can derdinde çünkü kasapta koyun alan, et alan kimse kalmadı, dedi. Her dokunduğumuz ağladı, sızladı, şikayet etti, yardım istedi. Ona rağmen Erzincan’dan umutsuzluğu değil, umudu büyütüp geldik. Can Erzincanlılara sandığın sözünü, iktidarın sözünü vererek geldik.
“UCU NEREYE GİDERSE GİTSİN DİYENLER HEP BERABER KONGREYE GİTTİLER”
Şimdi böyle keyifli, umutlu bir konudan herkes unutsa bizim unutmayacağımız, unutturmayacağımız, içimizi yakan, kavuran bir konuya geliyoruz. Bolu’daki yangın faciası. 36’sı çocuk, bebek 78 canımızı kaybettik. Bugün 35. gün. İlk gün Bolu’daydık. 7. gün buradan hatırlattık. Her hafta hatırlatıyoruz ve her hafta rezaletin yeni bir perdesini aralıyoruz. Bugün 35. gün. “Ucu nereye giderse gitsin.” diyenler hep beraber dün kongreye gittiler. Ucu başı birbirine değiyordu dün. 21 Ocak’ta bir bilirkişi heyeti oluşturmuşlardı. Bilirkişi heyeti bu. Bu bilirkişi heyetine görev vermişlerdi. Sayısını burada söylemiştim. 2025’e 962. Bu bilirkişiye “korsan” dediler ve bilirkişi raporunu teslim almadılar. Sonra da bu bilirkişi raporunu teslim almama meselesinin kanıtını bulamayacağımızı söylediler. “Yok öyle bir şey.” dediler. Önce bilirkişiyi takviyelerle güçlendirdik dediler ama bu belgenin bize geleceğini tahmin etmediler. Önce şunu göstereyim. Bu bilirkişinin raporunda sorumlular, Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, yeni adı Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, söz konusu otelin işletmecileri ve turizm işletmesi belgesi düzenleyen kurum olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı yazmışlardı. Bu bilirkişiye “Bakanlığı çıkar oradan.” dediler. “Bunlar” dedi “çıkaramayız.”. “Burada Bolu Belediyesi yok.” dediler. “Kanuna göre sorumlu değil, yazamayız.” dediler. Bunun üzerine bu bilirkişiye “Raporu almayız.” dediler. Ankara’dan gelen telefonu açanı, Bolu’da açanı, Ankara’dan arayanı sonra savcılığa baskı yapanı söyledim.
Bunları sanki iftira atıyormuşuz gibi susup “korsan” deyip üstünü kapattılar. Bakın, “korsan” dedikleri 7 kişilik bilirkişinin görevlendirme yazısı burada. Yazının tarihi 21 Ocak 2025. Bu 7 kişiyi görevlendiriyorlar. Diyor ki: Elektrikçi bilirkişi, adı burada TC’si kapalı. İnşaatçı bilirkişi, yangın bilirkişisi, makine bilirkişisi, iş sağlığı güvenliği bilirkişisi.
Görevlendirenler başsavcı ve savcılar, altında bilirkişilerin imzaları var ve diyor ki: 21 Ocak 2025 günü dahil 3 gün süre veriyoruz, rapor hazırlayın diye. 3 gün. Hazırlanan rapor tam 3. gün, 21 22 23 oluyor, yazılıyor ve teslim edilmeye çalışılıyor. Diyorlar ki: Belediyeyi dahil et, bakanlığı çıkar. Bu beyefendiler mesleki ve kişisel namuslarına sahip çıkıyorlar.
O zaman diyorlar ki: Affınızı isteyin. 21’inde görev vermiş, 3 günde yaz demiş. Bu fotoğraf o ilk günün gecesinden. 3 gün sabahlara kadar çalışıp yazmışlar, 24’ünde teslim etmişler, bunlar teslim almamış ve azillerini istemiş. Alın size azilname yazıları. 1 2 3 4 5 6 7. Tarih 24, 23 23 23 23 23. Raporla aynı tarih. Saat 19.00. Rapor teslim edilmeye çalışıldı, 17.00’ye kadar süre var, almadılar. Saat de yazmışlar.
“İNSAN İÇİNE ÇIKACAK DURUMLARI YOK”
“Görevden azlimi talep ediyorum.”. Kimi diyor ki: Sağlığım müsait değil. Kimi diyor ki: Ailevi sebepler. Kimi diyor vaktim yok. 3 gün çalışmış gece gündüz yapmış ve bu manidar, tarihe şerh düşen bahanelerle, 3 günlüğüne görevlendirildikten 3 gün sonra, teslim süresi dolduktan 4 saat sonra saat yazarak görevden azillerini istemişler.
Bu bilirkişilerin utanacak hiçbir şey yok. Bolu’da, sokaklarda başları dik, alınları açık geziyorlar. Onlara “korsan” diyenler siyasi gerekçelerle yazdıkları raporu teslim almayanların insan içine çıkacak durumları yok, insan içine.
Bu işin peşini bırakmayacağız. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “korsan” dediğin bilirkişilerin de, “korsan” dediğin raporun da altında imzalarıyla savcının da, onların yazdığı raporun da, azil yazıların da hepsi elimizde duruyor. Bundan sonra mahkeme sürecinde bu bilirkişiler, geçmişteki bu bilirkişiler şahit olsun da her şeyi anlatsınlar da, şimdi anlatamazlarsa yarın kurulacak mahkemelerde anlatsınlar da Adalet Bakanlığı eliyle korsan faaliyet neymiş sen de gör, kurtarmaya çalıştığın Turizm Bakanı da görsün.
ERDOĞAN’A ‘RAKI’ YANITI
Maalesef sahte alkolden ölümler devam ediyor. İstanbul’da 70, Ankara’da 65 kişi, toplam 135 kişi öldü. İki ilde, iki hafta içinde. Bu raporu, bir komisyon kuralım, bu sorunu inceleyelim diye geçen dönem teklif ettik, reddettiler. Yine teklif ettik, yine reddettiler ama örneğin Kartal’da, Kaya’da ölenlerin iki katı öldü burada. Soma faciasında ölenlerin yarısı öldü sadece bir olayda. Geçen sene 500 kişi ölmüştü sahte alkolden. Kurmak istemiyorlar. Niye? Siyasi sebeplerle. Niye? Kurduğunda biliyor ki gittiğimiz hastanelerde yatanlar ya da ölenlerin yakınları, niye içti dediğimizde %80 parasızlıktan, alkolün pahalılığından diyor. Ben çıkıp bunu araştıralım diyorum. Burada 100 liralık içkinin 62 lirası vergi diyorum. Kesiyor onu, grup toplantısında oynatıyor. Bakın diyor, rakı hesabı yapıyor grupta diyor. Canın hesabını yapıyorum ben burada. Ayrıca rakı meselesi, alkol meselesi dokunulmaz değildir. Senden, ondan, bundan gizlenilecek bir şey değildir. Utanılacak bir şey değildir. Bu insanlardan aldığın fahiş vergiler, hayat tercihi vergileri ve yaptığın bu vergilerin tamamının ideolojik olması ayıptır. Ne içki içen suçludur ne de sen onu yargılayacak makamdasın. Bunların hepsinin hesabını sen vereceksin.
“BUNU SORGULAMAK HADDİN DEĞİL!”
Sen kimsenin tercihini, yediğini, içtiğini, giydiğini, giymediğini sorgulayacak makamda değilsin. Bunu sorgulamak haddin değildir. Sana sorulacak soru şudur: Kimsin sen? Kimsin sen bunu sorguluyorsun? İnsanların yaşam biçimini sorguluyorsun.
Sen esas vereceksen OECD ülkeleri içinde Türkiye’nin gıda enflasyonunda birinci olduğunun, gıda enflasyonunun yüzde 44 olmasının, 38 OECD ülkesindeki ortalamanın yüzde 4 olmasının hesabını ver.
Koalisyon ortağın, ittifak ortağın askıda 9 gülek buğday kampanyası başlattı. Hoş, Sayın Genel Başkanları rahatsız, bir kez daha acil şifalar diliyorum. Aradık, bizim arkadaşlar sordular, sordurdular. Çünkü faydalı bir iş yapılıyorsa destek olalım, görünür kılalım. İç Anadolu’da aradığımız Milliyetçi Hareket Partisi il yönetimlerinin, ilçe yönetimlerinin hiçbirinin kampanyadan haberi yoktu ilk gün. “Genel merkeze soracağız.” dediler. Genel merkeze soruldu, bilgi yok, biz size dönelim dediler. Mesele kampanya şundan ibaret; eğer elinde buğday kaldıysa çiftçinin bu tarihte, gidilecek çiftçiden 9 gülek yani 18 kova…
İki kova, 36 kilo buğday alınacak, askıya asılacak. Yoksul birisi de gidecek askıdan iki kova buğdayı alacak, kendine bir değirmen bulacak, buğdayı değirmende öğütecek, un yapacak, eve gidecek ekmek yapacak. Kampanya bu. Ama şu kadarını söyleyeyim; kampanyanın kendisi ittifak ortağının diğerini afişe etmesi, insanların olmayan buğdaya, alınıp da asılacak iki kova buğdaya, onu alıp da öğütüp un yapmaya, o undan ekmek yapmaya muhtaç hale geldiğinin itirafından başka bir şey değildir. Benim Milliyetçi Hareket Partisi’nin değerli grubuna, milletvekillerine önerim şudur: Bu askıda buğday işi tutarsa biz de yürekten destekleyelim ama daha kolay bir yolu var. Askıda vicdan uygulamasını sona erdirin. Askıda vekil uygulamasını sona erdirin. Askıya koyduğunuz milletvekilliğini ve vicdanınızı alın, hep beraber bu memleketin sorunlarını konuşalım.
Çiftçiye gayrisafi milli hasılanın %1’i dağıtılacakken binde ikisi dağıtılıyor. Muhalefet bunu konuşuyor, arkadaşlar askıda buğday güleği diyorlar. Askıda gülek yapalım, içine buğday koyalım, diyorlar. O yüzden gerçekten çiftçinin sorunlarını çözeceklerse bu hafta verilecek önergelere, muhalefetin her kanun görüşülürken milletten yana verdiği önergelere destek versinler. O günden sonra seçim bölgelerine rahat giderler. Tarımla çok ilgili Milliyetçi Hareket Partisi’nin milletvekillerinin seçmenlerinin yanına varamadığı, yüzüne bakamadığı bir süreci yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Onun için yapılacak şey askıdaki milletvekilliğini alıp sırta geçirmek, askıya bırakılan vicdanı, Tayyip Erdoğan için askıda tutulan vicdanı oradan alıp kuşanmaktan geçiyor. Eğer onu yaparlarsa bu ülkenin önünü çok hızlı bir şekilde açabiliriz. Bunun için sadece ve sadece milletvekili olduğunun ve Anayasa’ya bağlı olarak yemin edildiğinin hatırlanması yeterli olacaktır.
“ŞİMDİ PİDENİN KENDİSİ DEĞİL AMA FİYATI EL YAKIYOR”
Cumartesi günü mübarek Ramazan’ın ilk günü. Eskiden bolluk ve bereket ayı olarak anılan, karşılanan Ramazan, şimdi emeklinin, asgari ücretlinin yokluk ayı olarak korkuyla, endişeyle bekleniyor ve bu Ramazan nasıl geçecek diye herkes hesap yapıyor, kitap yapıyor. Geçen hafta göstermiştim. Geçen sene 900 liraya satılan Ramazan kolileri 1.600 liraya çıktı. Şimdi, Ramazan’ın vazgeçilmezi pide. Her Ramazan ilk gün, ikinci gün televizyonlar “Ramazan pideleri el yakıyor” diyordu. Şimdi pidenin kendisi değil ama fiyatı el yakıyor. Asla uygulanmayacağını bildiğimiz, zorla 20 lira diye açıklatılan, fiilen 30 lira civarında satılacağını herkesin bildiği Ramazan pidesinin hesabını yine de açıkladıkları 20 liradan yapalım.
“NEREDEN NEREYE TAYYİP BEY”
Ramazan pidesi 2002 yılında, kızıyor ya altın hesabını bırak diye, bıraktım bak pide hesabı yapıyorum. 2002 yılında, 2002 yılında Ramazan pidesi 2 liraydı ve pidenin kilosu 2 liraydı 2002 yılında. Şu anda pidenin kilosu 80 lira. Tam 40 kat artmış. %4.000 artış var pidenin fiyatında. 1 liraya, 1 TL’ye 200 gramlık pideden 2,5 tane alınıyordu. 2018 yılında 2,5 pideden 3/4 pideye düştük, 140 gram alınabiliyordu. Hesap böyle sanmayın. Bakın göremediğiniz yerde bu senenin pidesi var. 1 lirayla tırnak kadar pide alınıyor. 12.5 gram, 12,5 gram. Bugün pidenin kilosu 80 lira. Bugün 1 liraya sadece 12,5 gram pide alınıyor. Bir dilim ekmek 20 gram arkadaşlar. Bir dilim ekmeğin 20 gram olduğu yerde, işte Tayyip Bey diyor ya rakamlarla nereden nereye. Tayyip Bey 1 liraya 500 gram pide almaktan 12,5 gram pide almaya, nereden nereye Tayyip Bey. Ramazan geliyor, nereden nereye?
EMEKLİ MAAŞLARI
“NE GAZETECİ BIRAKTI, NE SİYASETÇİ, NE AKADEMİSYEN…”
Erdoğan, “Ben ekonomistim.” diyor. Gözdesi Başsavcı Akın Gürlek. Ne gazeteci bıraktı, ne siyasetçi, ne akademisyen, en son borsaya da el attılar. Aslında Akın Bey SPK’ya yabancı değil. Değerli eşleri Sermaye Piyasası Kurumu’nda üst düzey yönetici zaten, yönetim kurulunda. Görev onların. Borsada bir şey varsa SPK devreye girer, araştırmayı yapar. Bir suç varsa, o suç hakkında da gider savcılığa suç duyurusunda bulunur. Ama emir Tayyip Bey’den gelince eşini, eşinin kurumunu bile beklemeye tahammülü yok. Gitmiş, geçen cuma günü borsa düştü diye soruşturma başlatmış ve başsavcılık fiyat hareketliliği konusunda haber yapan, yayan kişiler hakkında da soruşturma başlatmış. Tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Ya hu, bir gün önce TÜSİAD başkanını alıp da polis eşliğinde götüren sen. TÜSİAD yöneticisini polis eşliğinde götüren sen. Bütün dünyaya Mehmet Şimşek para bulmak için sunum yaparken o fotoğrafı sunan sen, Türkiye’de patronların birlikteliği diye ifade edilen, sermayenin birlikteliği diye ifade edilen TÜSİAD’ın başkanı diyor ki: “Yurt dışına çıkış yasağı koymayın. 80 ülkeye ihracatım var.” İhracat yapmak kadar bu ülkenin şu anda ihtiyacı olan bir şey yok. 80 ülkeye ihracatı olan adama yurt dışına çıkış yasağı koyuyor. Bütün dünyadaki muhatapları, hiç değilse o 80 ülke, kendisine ihracat yapan kişinin Türkiye’de hükümeti eleştirdiğini ve bunun için gözaltına alındığını görüyor. Adli kontrolle imza attığını görüyor. Yurt dışına çıkmasının yasak olduğunu görüyor. Sonra borsa niye düşüyor? Borsa niye düşer? Güven ortamı yoksa düşer. Tedirginlik varsa düşer. Hukukun üstünlüğüne inanç sarsıldıysa düşer. Borsada yabancı niye çıkar? Türkiye’deki ortamdan endişeliyse çıkar. Ne zaman gelir? Türkiye’nin yarınlarına inanıyorsa gelir. Şimdi bunların hepsini bir tarafa bırakmışlar. Borsa düştü diye hesabı borsadan soruyorlar.
AYRINTILAR GELİYOR…