Umami: Bir uyarlama ne kadar lezzetli olabilir?
“Umami”, temposu ve görselliğiyle etkileyici olsa da, sonunda bir soru bırakıyor: Bir uyarlamadan daha fazlasını hak etmiyor muyuz?
Disney Plus’ın yeni orijinal filmi “Umami”, 12 Şubat’ta izleyiciyle buluştu. Film, Philip Barantini yönetmenliğindeki 2021 yapımı “Patlama Noktası”nın (Boiling Point) uyarlaması.
Başrollerinde Burak Deniz ve Öykü Karayel’in yer aldığı uyarlama yapım, İstanbul’daki lüks bir restoranın mutfağında geçen bir geceyi anlatıyor. Şef Sina Bora, hem restoranın işleyişi hem de ekibinin talepleriyle mücadele ederken, içsel bir savaş da veriyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde, artan müşteri talepleri, ekip içindeki gerilimler ve kişisel çatışmalar bir noktada kaçınılmaz bir krize dönüşüyor.
“Umami”, hem bu kaotik atmosferi hem de karakterlerin içsel dünyalarını izleyiciye geçirme konusunda zaman zaman aksıyor. Tek plan çekim tekniğiyle, mutfakta geçen kaotik bir gecenin temposunu yansıtmayı hedefleyen film, ilk kez izleyenler için etkileyici bir deneyim sunuyor. Ancak orijinal filmi bilenler için, bu uyarlamanın ne kadar başarılı olduğu tartışmaya açık.
SAMİMİYET SORUNU
Uyarlama bir filmde, yerelleştirme kritik bir nokta. “Umami”, bazı sahnelerde başarılı bir şekilde yerelleştirilmiş. Özellikle “züppe influencer” gibi motifler, “zengin akrabası olan züppe” karakterlere uyarlanarak mantıklı tercihler yapılmış. Mutfak ortamındaki hiyerarşi, patron ve çalışan ilişkileri gibi detaylar da yerel unsurlarla güçlendirilmiş. Ancak birçok sahnenin cümlesi cümlesine çevrilmesi, diyalogları doğallıktan uzaklaştırmış. Karakterlerin konuşmaları, senaryonun birebir çevrildiğini hissettirdiğinde samimiyet kayboluyor.
Bunun en belirgin örneklerinden biri, mutfakta geçen bazı yoğun anlar. Orijinal “Patlama Noktası”, restoran içindeki stresin izleyiciye birebir geçmesini sağlarken, “Umami” aynı duyguyu yakalayamıyor. Mutfağın temposu hissedilse de, gerilimin zirveye ulaştığı sahnelerde duygusal bağ kurulması zorlaşıyor. Özellikle bazı kilit sahneler, izleyiciyi içine çekmesi gerekirken yüzeysel kalıyor.
OYUNCULUKLAR ÜZERİNE
Oyunculuklar açısından bakarsak, Onur Ünsal kesinlikle filmin en güçlü performanslarından birini sergiliyor. Karakteriyle mutfağın kaosunu ve kendi iç çatışmasını başarılı bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Karakterin içinde bulunduğu durumun gerçekliği hissediliyor ve performansıyla filmin atmosferine en büyük katkıyı sunuyor.
Ancak aynı şeyi herkes için söylemek zor. Burak Deniz, şef Sina Bora rolünde fiziksel olarak karakterin ağırlığını taşırken, duygusal anlamda aynı yoğunluğu veremiyor. Stresli bir mutfak ortamında, yaşadığı aile problemleri nedeniyle baskı altındaki bir şefin ruh halini tam olarak yansıtamadığı anlar var. Daha sert ve otoriter bir şef yerine, bazen olayların içinde kaybolan bir karakter hissi yaratıyor.
Öykü Karayel ise, karakterinin gerektirdiği kararlı duruşu tam olarak veremiyor. Normalde baskın, dediğim dedik, kontrollü ve dengeli olması gereken rol, Karayel’e tam uymamış görünüyor. Karayel’in canlandırdığı karakterin mutfakta fırtına gibi esmesi gerekirken, hafif bir esinti olarak kalıyor. Bunda beklentimizin orijinal filmde Vinette Robinson’un canlandırdığı karakterle sahneyi yıkıp geçmesi nedeniyle yüksek olmasının da sebebi vardır elbette.
Filmin en ilginç tercihlerinden biri de Osman Sonant’ın canlandırdığı karakterin, doğrudan bir şef olarak yaratılmak yerine Danilo Zanna gibi bir figüre dönüştürülmesi. Uyarlama bir yapım söz konusu olduğunda karakterlerin yerelleştirilmesi anlaşılır bir tercih olabilir ancak burada işin içine ekstra bir taklit unsuru giriyor. Osman Sonant, başarılı bir şefi canlandırabilecek güçlü bir oyuncu.
Karakterin İtalyan bir şef olarak tasarlanması yine anlaşılabilir ancak MasterChef ile özdeşleşen Danilo Zanna’yı andıracak şekilde biçimlendirilmesi bir uyarlama içinde ikinci bir uyarlama yaratıyor. Bana kalırsa bu tercih, filme derinlik katmak yerine yapay bir his uyandırıyor.
Yan karakterlerden bazıları oldukça güçlü bir performans sergilese de, bazı oyuncuların yapay bir şekilde rol yapıyormuş hissi verdiği sahneler de var. Örneğin, tatlıcı çırağı ve şefi arasındaki sahne, ilk filmde duygusal zirvelerden biriyken, burada yalnızca orijinal filmde olduğu için atlanmaması gereken bir olay gibi işlenmiş. O anın duygusunu hissettirmek yerine, olması gerektiği için varmış gibi duruyor.
TEK PLAN ÇEKİM
Tek plan çekim tekniği, filmin en büyük artılarından biri. Kamera, izleyiciyi mutfağın içine çekiyor ve olayları dışarıdan izliyormuş hissi yaratıyor. Görüntü yönetimi ve sahne geçişleri açısından film çok başarılı. Restoranın temposu tüm film boyunca hissediliyor ve bu noktada yönetmen Emre Şahin’i tebrik etmek gerekiyor. Tek plan çekim oldukça zor bir teknik ve bu yöntemin altından kalkabilmek ciddi bir koordinasyon gerektiriyor. Film boyunca kameranın hareketleri, mutfağın içinde olup biten kaotik anları takip etmekte oldukça başarılı.
YARATICILIK SORUNU
“Umami”, kendi içinde başarılı bir uyarlama olsa da, büyük resme baktığımızda Türkiye’deki yaratıcılık sorununa da ışık tutuyor. Neden özgün hikayeler yerine yabancı yapımları uyarlamaya devam ediyoruz? Uyarlama yapmak elbette kötü ya da olmaması gereken bir şey değil ancak birebir çeviri hissi veren diyaloglar ve yapay kalan sahneler, orijinal bir şey üretmek yerine var olanı kopyalama yoluna gidildiğini düşündürtüyor.
Türkiye’de sinema sektörü her geçen gün büyüyor fakat bu büyüme beraberinde gerçekten özgün projeler getiriyor mu? “Umami”, temposu ve görselliğiyle etkileyici olsa da, sonunda bir soru bırakıyor: Bir uyarlamadan daha fazlasını hak etmiyor muyuz?