Hafızayla kırılgan karşılaşmalar
Tuba Önder Demircioğlu, yeni sergisi “Karşılaşma”da porselenin kırılganlığıyla insanın hassasiyeti arasında ortak bir duygu alanı açıyor.
SERAY ŞAHİNLER / İSTANBUL – Tuba Önder Demir- cioğlu, Decollage Art Space’te düzenlenen yeni sergisinde sanatseverlerle varoluşsal bir ‘karşılaşma’ alanı açıyor. Her şeyin karşılaşmayla başlama ihtimalinden yola çıkan sergi, bir yüzle, bir düşünceyle, bir sessizlikle ya da sadece bir biçimle kurulan temasın, insanın içsel dönüşümündeki yerini sorguluyor. Demircioğlu’nun porselen yüzeylerinde bazen dingin, bazen gerilimli bir sessizlik hüküm sürüyor.
■ “Karşılaşma”da izleyici porselen heykellerinizle karşılaşıyor. Bu porselenlerin referansları, göndermeleri nelerdi?
Bu seride porseleni neredeyse bir “hafıza minerali” gibi düşündüm. İnceliğiyle kırılganlığı arasında sıkışan insan hâlini taşıyan bir malzeme. Figürlerin referansları doğrudan kişisel anılardan çıkıyor; bedenin hafızayı nasıl tuttuğuna, nasıl eğildiğine, nasıl gizlendiğine dair küçük notlar gibi. Porselenin beyazlığı, zamanın üstünü örten bir sis perdesi gibi çalışıyor: Hem saklayan hem de görünür kılan bir hâl. Bu heykellerde geçmişle bugünün, sessizlikle ağırlığın, incelikle direncin birbirine değdiği o anı aradım.

■ “Karşılaşma” izleyiciye neleri hatırlatacak?
Herkes kendi hikâyesiyle bakacak ama porselenin kırılganlığının çoğu insanda ortak bir duygu alanı açtığını biliyorum. Bu heykeller, bir ânın ağırlığını, bir düşüncenin eğimini, bir bedenin taşıdığı görünmez yükü hatırlatabilir. Bazıları için çocukluğun sessizliğini çağıracak, bazıları için bir yabancıyla göz göze gelme anının tuhaflığını. Belki de en çok şunu: Her karşılaşma aslında iki bedenin değil, iki hafızanın birbirine dokunması.
■ Pratiğinizde porselenin yeri nedir? Porselen ile çalışmak nasıl bir süreçti?
Porselen benim için disiplini yüksek ama ödülü büyük bir malzeme. Her şey net olmalı: Niyetin, dokunuşun, ritmin. Küçücük bir fazlalığı bile affetmeyen bir karakteri var. Bu da üretirken beni sürekli tetikte tutuyor. Kuru bir teknik süreç değil; daha çok, kendi bedeninle malzemenin sınırlarını eş zamanlı okumak gibi bir deneyim. İnce duvarlı formları büyütürken, malzemenin neyi taşıyıp neyi reddettiğini anlamak, her defasında yeni bir karşılaşma hissi yaratıyor. Porselenle çalışmak biraz da şu: Güçle zarafetin, sabırla hızın, görünürle görünmez olanın arasında yürümek.

Etik ve felsefi göndermeler
Sanatçının eserleri, felsefi ve etik düzlemde de güçlü göndermeler içeriyor. Rolla May’in sanat ürününün doğuşu aşamasında vurguladığı “yoğunlaşma ve bağlanma” eylemi karşılaşmanın en yüksek noktası, Emmanuel Levinas’ın tanımıyla ise karşılaşma bir “etik olay”dır. Sanatçının her bir heykeli, bir varlıkla temasın, bir bakışın ya da bir sessizliğin yoğunlaştığı alanlardır.
Kaynak: Milliyet